Kıbrıs siyasi sorunuyla ilgili bir bağlantı kuramadığımızdan olmalı, geçtiğimiz günlerde Litvanya’nın başkentinde yer alan NATO’nun aynı zamanda 50. kuruluş yıldönümüne denk gelen toplantısında Erdoğan’lı Türkiye’nin gösterdiği performans tarihe kaydı düşecek kadar önemliydi…
Kİ Erdoğan bu toplantıda katılan tüm ülkeler tarafından takdir görürken aynı zamanda şahsında tarihi toplantının mihver ülkesi durumuna geçen Türkiye de bir kez daha yüceliyordu.
ŞÖYLE ki TV yayınlarında canlı olarak da yansıtıldığı için bizzat izlediğimce bu çok önemli toplantıda Türkiye Erdoğan’ın şahsında bir kez daha büyürken, son yıllarda dünya siyasasında kazandığı şu “ağa babalık” itibarına yeni bir itibar daha katıyordu…
YANİ artık Türkiye NATO gibi büyük ve dünyasal ittifaklar bünyelerinde de “oyuncu” değil, “oyun kurucu ülke” oluş mertebesini kazanmışlığı ile öne çıkıyordu…
***
DOLAYISIYLA çok olağan bir tepkiyle gurur duyarken, bir yandan da (bizim için dünyada bir başka önemli sorun yoktur) elli yıldır çözüme ulaşmamış Kıbrıs siyasi sorununu düşündümdü söz konusu yayınları izlerken…
Ki Ukrayna Rusya dalaşması daha dünkü mesele olmalı ama NATO toplantısının şah damarında attı!
KIBRIS sorunu ise ne olduğu belli olmayan siyasi konumuyla elli yıldır üstelik Rum-Yunan ikilisinin savsaklaması nedeniyle fakat kendileri için hem “siyasi yönden geçerli” hem de var olan “çözüme” karşın, sadece bizi kapsayan “çözümsüzlüğü” ile bugünlere kadar geliverdi!
DOĞRUSU NATO zirve toplantısında yankıları hâlâ sürdüğünce ele alınan Rusya-Ukrayna Savaşı ile olumsuz etkileri etrafında sürdürülüp götürülen çözüm çabalarına baktığımda “peki ya Kıbrıs sorunu ne olacak” demekten kendimi alamadım! Ki NATO toplantısında adı bile anılmadı.
***
HER NE kadar son zamanlarda adada Güney’in Rum’u ile aşık atacak belirli bir seviye kazanmış, ileriye yönelik yeni yatırımlar tasarımlarını plan programlara bağlamış da olsak… Biliyoruz ki siyasi çözüm olmadan hanemize kazıyacağımız tüm yatırım ve kazanımlarımız gelip geçici olmaya mahkûmdurlar!
***
KISACA TAKILDIĞIM: (VE İŞTE ASIL GERÇEK:) “Sıcak var sıcak!”
Ve hayret bir şey! “Serinlikler” hep bu sıcaklarda bozulurlar! Klimaların gazları varmış. Hep bu sıcaklarda tükenirler!
YETMEZ: Güneşin batışıyla ortaya çıkan sivrisineklere bu sıcaklarda yenik düşülür.
Akşamları kaşınmaktan uyuyamazsınız! Vücudunuz yara bere olana kadar da kaşınırsınız! Her bir şeyleri “çağdaş” yapmışız ama dangalak sivrisinekleri asla!
Kİ rahmetlik dedemden mirastır! Ona da dedesinin dedesinden miras kaldı! Geçmişte Mağusa’nın bir iki kilometre dışında olan ve adına “göl” denilen şimdilerin bu “bataklığı” sivrisineklerin payitahatıdır!
VE BU GÖLÜN yıllardır bataklığıyla kentin de ortasında kalmasına, sürekli sivrisinek ve öteki haşaratların üreme yeri haline gelmesine karşın ne islah edebildiler ne yeşil alan haline getirebildiler ne sivrisineklerden temizleyebildiler ki ne zaman “pislik kirlilik” sorunları gündeme gelse sadece “ilaçlıyoruz” diyorlar hepsi o kadar!
HA UNUTMADAN yazalım. Yavaştan yavaştan kıyıları köşeleri taşıma topraklarla doldurulup üzerlerinde apartmanlar inşa ediyorlar ki her halde diyorum “tarihi Mağusa gölünü de yavaştan böyle halledecekler!”