Milli davamızda birlik beraberlik olmazsa olmazdır

Abone Ol

Parantez açalım, AP Başkanı Bayan Metsola, önce Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Antlaşmalarını, Anayasasını, AKRİTAS, İfestos imha planlarını, Makarios’u, Grivas’ı, Kıbrıs sorununu kimler niçin ne zaman nasıl  başlattı, Aralık 1963’teki birinci darbeyi, 15 Temmuz 1974’te EOKA-Yunan Cuntasının Cumhuriyete yaptığı ve savaşa sebep olan ikinci büyük darbeyi, Rum solcuların katledilmesini,  Makarios’un BM’de yaptığı tarihi konuşmayı yardım ve müdahale yalvarışını, terörist başı Sampson’un Cumhurbaşkanı atanmasını, ‘Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin’ ilanını hem 1975 BM’nin de iştirakiyle varılan Viyana nüfus mübadele anlaşmasını iyice öğrenin, hem ne kadar birleşik olduğumuzu, ayrılmanın sebeplerini de. Ada yeniden birleşmeli derken yarım kalan ENOSİS tamamlansın diye mi? Bu ayrılığı 1 Mayıs 2004’te AB olarak saldırganları üyeliğe almakla mühürlediniz, perçinlediniz, masum Türkleri de ortaklığını da yok saydınız, haklarının darbecilerde kalmasını onayladınız. Türkler hakkında ahkam kesme hakkınız yoktur, suçlamak, baskılarla istediğinizi empoze etmek, nasıl yaşayacağımıza model biçmek hakkınız hiç yoktur. Bizde de Kıbrıs’ı Rum-Yunan’a,  AB’ye kaptıracak göz yoktur, bilesin.

         Bana göre Öğretmenlik, bir ülkede kuruluşların en önde gelenidir. Saygınlığı itibarı en üst seviyededir, öyle de olmalıdır. İnsanı yetiştiren tek kuruluştur, geleceğe yön verendir, şekillendirendir, birlik beraberliğin, güzel ahlakın, yardımlaşma dayanışmanın, Vatana bağlılığın, ülkenin kalkınmasının mimarıdır, insan haklarının, eşitliğin, özgürlüğün, barışın savunucusu, Milli Birliğin mayasıdır, Atamızın izinde Laik Cumhuriyetin güzide kuruluşudur. Şimdi, itibarı yıpratılmaya çalışılıyor iddiaları var. Haksız kasıtlı bir karalama bence asla yıpratamaz, lakin öyle mi. Hiç kimse Öğretmenin, Öğretmenliğin itibarının yıpratılmasını katiyen istemez. Özetle, geçmişte öğretmen EL ÜSTÜNDE tutulurdu, şimdi tutulmazsa neden tutulmuyor bunun sorumlusu uzakta aranmasın, sendikalarıdır. Sebepleri açıkça ortada.

     Sahi iki toplumlu şarkılar oyunlar şiirler neden hep bizim tarafta olur, Güneyde yağma değil mi??

        Nisan  2004  Annan Planı Referandumunda ‘Evet’ çıkmasında başı çekenler, Türkiye ile tam uyum  içinde, AKEL ile sarmaş dolaş omuz omuza, dış güçlerle başta ABD elçisi, diğer elçiler ve AB’den Karen Fog’larla ve diğerleriyle dayanışma, her türlü yardımlaşma içinde yürüttükleri ‘Evet’ kampanyası, mitingler, eylemler, gösteriler, sloganlarla tamamen aleyhimize olan plan sonuçta Türkiye’nin açık desteğiyle yüzde altmış beşlik bir oranla kabul edildi. Lakin, dost yoldaş kader ortağı diye bilinen, ve büyük umut bağlanan ve bastığı yere basılan AKEL’in son anda çelme atıp çark etmesi ve RET oyu vermesi büyük hüsrana yol açtı, Güney yüzde yetmiş altılık bir oranla ‘HAYIR’ dedi. Dolayısıyla bu  çözüm fırsatı da bu sayede tarihe karışmış oldu.

         Bu sonuçtan çok kötü şekilde etkilenen ‘evetçi’ kesim maalesef ders çıkarmadı, AKEL’e gücenme uzun sürmedi, şok kısa sürede atlatıldı tekrar kapısına dayandılar. AKEL, bu çevreleri avucunun içine aldığına artık tam emindi. Güneydeki CB seçimlerinde AKEL adayı Hristofiyas bunlardan büyük  destek aldı. Sonuçta Hristofiyas seçimi kazandı. Bizdeki destekçileri büyük sevinçle sokaklara taştı, oyunlar galeyanlar, umutlar zirvede. Gece sınırda kutladılar havai fişekleri yeri göğü aydınlattı, ‘ Ektiğimiz Barış tohumları filizlendi, her taraf yeşillendi, çözüm umutları zirvede’ dediler, kısa sürede çözüm olacak hayaline kapıldılar.

          İleriki yıllarda Güneydeki AP Milletvekili seçimlerinde de AKEL’e binlerce oy verdiler,  AKEL’den Türkçe  isimli adayın seçilmesini sağladılar. Bazıları ayrı listeyle seçime katıldı. İşte birleşikçi Federalcilerin sonuçta Mücahit Türk halkını götürmek istediği barış marış çözüm falan Kıbrıslılık işte budur, egemenlik yok, devletsiz, garantisiz, Rum-Yunan Kıbrıslı taba, yama sığıntı. En iyi ihtimal Batı Trakya gibi.

          Neyse, bizim tarafta ise Türkiye’nin isteğiyle Kurucu Cumhurbaşkanımız Liderimiz Denktaş Babamız, görüşmecilikten el çektirildi, CTP lideri Sn Talat görüşmeci atandı, ilk CB seçiminde Türkiye’nin desteğiyle Cumhurbaşkanı seçildi. Böylece iki solcu yoldaş Başkanın görüşmeci olması sağlandı. Taraflar ekiplerini kurdular, görüşmelere tekrar başlandı. Erken zamanda çözüm olacağı umutları adada hem dünyada zirvedeydi.

        Gel ağam git ağam görüşme üstüne görüşme, Sn Talat taviz üstüne taviz verdi karşılığında dişe dokunur bir şey alamadı. Yolsaş Hristofiys istedikçe aldı, aldıkça istedi, gerçek yüzünü ve niyetini gösterdi, dere akarken testiyi doldurmak istedi. Türkleri don atlet bırakıp kapılarında süründürmek, itip kakmaktı amaç. Sonunda Sn Talat patlama noktasına geldi, ‘ Ellerinde olsa nefes almamızı engelleyecekler, ne yapayım Saray önünde kendimi mi asayım?  olmuyor ‘ dedi. Sonuçta taviz verdiklerimizle kala kaldık, Hristofiyas da dağarcığına indirdikleriyle. Bizim dağarcığa en sonunda girecekmişti güya hesapta. Öyle ya, önce masum haklı! Rumların istekleri, sona kalan kırıntılar da biz suçluların! Yoldaşların görüşmesi fiyaskoyla bitti.

         Daha sonra Sn Eroğlu ile Hristofiyas liderler olarak Federasyon görüşmelerine devam etti, sonuç sıfır. Daha sonra Sn Eroğlu ile Anastasi efendi görüşmelerinden de sonuç çıkmadı. Nihayet iki Limasol’lu Sn Akıncı solcu, öteki sağcı hem Referandumda ‘Evet’ diyen partinin başkanı Anastasi efendi. İki lider büyük beklentilerle ve Referandumu destekleyenler olarak umutlar vererek masaya oturdular. En çok ve en korkunç tavizlerin Rumlara verildiği bu dönemde bile doyumsuz olan Rumlar, Türk tarafına azınlık teklif ettiler. Montana’da garantiler ve harita masaya yatırıldığı halde Rum tarafı şimdiki Başkanın büyük çabasıyla yine masayı devirerek kaçtılar. Sonuçta Sn Akıncı bile,’ bu sorunu bizim nesiller çözemez, gelecek nesillere kalsın’ şeklinde açıklama yaptı.

         Sonuçta Rumların aldıkları onca tavize rağmen hiçbir şey vermeden azınlık teklif etmeleri, anlaşmadan ve paylaşmadan yana olmadıklarını ortaya koymaktadır, ki bunun da esas sebebi, BMGK’nin 4 Mart 1964’te aldığı Kıbrıs Cumhuriyetinin saldırgan Rumlarda kalmasını da içeren 186 nolu hukuk dışı oldubitti kararıdır. Bu 3 aylık karar sürekli uzatılarak 715 aya ulaşmıştır. Haliyle, bu haksız karara dünya devletlerinin uyması ve Rumları güya meşru KC devleti olarak tanımasında BMGK’nin özellikle ABD’nin büyük baskısı etkili olmuş, kimse taraflı kararı eleştirmeye cesaret edememiştir. 1986’da ve Referandumda çözüme yaklaşıldığı halde son anda Rumların çark etmesine  hiçbir tepki olmaması, aksine saygı duyulması, masum Türk ortağın da yargısız infazla suçsuz halde cezalarla dünyadan izoleli bir köşede itilmiş kalması, Rum uzlaşmazlığının en başta  gelen sebeplerinden ve ona sağlanan haksız avantajlardandır.

          Hal böyle iken, Rumların adeta KC’nin mutlak sahibi ve tek egemeni imiş gibi bütün devlet organlarını ve olanaklarını, sanki Türkler 1960’ta eşit ortak değillermiş gibi ellerinde tutmaları, tepe tepe kullanmaları ortadayken ve yarım asırdan fazladır Federasyon görüşmelerinden bir sonuç alınamadığı, Kıbrıs sorunundan ve çözümsüzlükten açıkça sorumlu oldukları halde malum Hristiyan dış güçlerin adaletsiz ve taraflı tutumlarının da çözümsüzlüğü körüklediği ayrıca 3 aylık diye alınan 186 kararının uzatmalarla 715 aya ulaştığı ortadayken, Türklerin gasp edilen işgal edilen ortaklık haklarının, işgal ettirenler tarafından geri verilmesi gerekirken, işgalcilerin insafına bırakılması, işgalciler desteklendiği sürece geri vermeyecekleri aşikarken, zamana oynayıp Türklerin çökmesini  bekledikleri ve sonuçta azınlık olarak yamalanma yoluyla teslim olmaları dış güçlerin beklentileridir, taraflı olmalarının gereğidir.

         Yaşanan bu gerçekler ışığında Federasyoncuların başını çeken kesimin sürekli Türk ve Türkiye düşmanı, Garantilere karşı çıkması, AKEL ile çok yakın ilişkide sıkı fıkı olması, Kıbrıs sorununa çözüm arayışlarını sözde Federasyon için omuz omuza kol kola birlikte yürütme kararı alması ve son günlerde AKEL’den daha fanatik DİSİ partisinin ve Meclisin başkanı bayan Annita’yı ziyaretle sözde Federasyona bağlılıklarını ve ayni ilke ve değerlere sahip olduklarını belirtmesi sürpriz değildir. Rum başkanına yapılan ve gizli tutulan ziyaretlerde kişi ve grupların acaba kimliği de mi sürpriz olmayacak? Tuttukları yol nereye, Milletine arka dönerek, Anavatan Türkiye’mize ‘İşgalci-istilacı defol’ derken kimlerle olabilirler? Bu, arkadan değil içten hançerlemedir. Soralım Devlet sırları güvende mi, mesela Rumların elinde olduğu söylenen BRT arşivi gibi mi?

         Şu Slovakya Elçilerine hala soran olmadı mı niye ayrıldılar Çek’lerden, pişman mılar diye da otuz küsur yıldır yediler canlarını bıkmadan bizi birleştirmek için her ay toplantı yaparlar. 1963’lerde Türkleri öldürmek için saldırgan darbecilere o meşhur Çekoslovak silahlarını bol bol gönderirlerdi ama, Rumlar da övünürlerdi çok kullanışlı çok etkili diye, unutmadık.

         Türk tarafı olarak Kıbrıs sorununu dolayısıyla 1963 öncesi CB Makarios’un Anayasada tek taraflı  yapmak istediği değişiklikleri, 21 Aralık gecesi AKRİTAS Türkleri imha Planının devreye konulmasını,  Türkleri devletten kovmalarını, 103 köyden göç ettirmelerini, abluka ve ambargolarını, seyahat kısıtlamalarını, saldırdığı tüm bölgeleri,  Erenköy saldırılarını, Lefkoşa, Mağusa, Limasol, Baf, İskele çarpışmalarını, özellikle Geçitkale-Boğaziçi saldırılarını katliamları, sonuçta adada yasa dışı bulunan yirmi bin Yunan askerinden on bininin bu katliamdan sonra BM kontrolünde adadan çıkarılmasını  ve en önemlisi 15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası-EOKA birlikteliğinde var sayılan Cumhuriyete yapılan ikinci darbeyle Yunan istilasını, yeni CB Samson’un atanmasını, ‘Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin’ ilanını, Makarios’un BM’deki konuşmasını, işte bütün bunlar BM toplantılarında ve diğer toplantılarda neden  dile getirilmez?

          Da bütün ülkeler neyin ne olduğunu anlamadan 186’ya uyarak işgalcileri meşru devlet tanıyacak ve Rum başkanların daima dedikleri ‘Kıbrıs sorunu 20 Temmuz 1974’te Türkiye’nin işgaliyle başlayan bir sorundur’ safsatasına inanıp onlara destek çıkacaklar? Ve sonuçta bizim, ‘KKTC’yi tanıyınız’ talebimiz havada kalacak? Aradan 60 sene geçti, dıştan haksız destekçiler sayesinde suçlular suçsuz durumuna sokuldu, öyle gördüler öyle uygular yeni gelenler. Kronikleşti Rumların meşruluğu, bunu kırmakancak gerçekleri ortaya koymakla ve özverili çalışmakla olur, bıkmadan usanmadan. Diyeceksiniz ki içimizde yarımız nüfusumuz bile inanmaz, Rum’dan yanadır. Doğrudur ama haklılığımızı belgelerle ortaya koymazsak zaman ilerledikçe 5.kol faaliyetleri içimizi daha da kemirecektir. İş yapacak olanlarımız da paydos saatini ikide bir kakar, tatili düşünür, bana ne derse sonumuz nereye dayanır birlikte göreceğiz bu tembellikle umursamazlıkla. Neye laik isek o.

         Rumlar yalanları savunur başarır, biz gerçekleri anlatamıyoruz. Kaçtır yazarım, 5 dilde yayın yaparmış BRT’miz. Yayınlayınız 1963’te buraya olan biteni belgelerle olduğu kadarıyla, kıpırdayalım biraz koltuklardan, paydos için saate bakmaktan, grevlere eylemlere ara verelim, dayanışma yardımlaşma yapalım, tek yumruk olalım, anlatalım bütün olayları AKRİTAS hem İFESTOS imha planlarını dünyanın gözüne sokalım. Kim yapacak  bunları? Bir birimizi kırmaktan, bindiğimiz dalı kesmekten, düşmanın değirmenine su taşımaktan kurtulursak, direnirsek sıkıntılara katlanır geçmişteki gibi özverili çalışırsak başarırız. Gördüğüm kadar eski Kıbrıs Türklerinin yerinde yeller eser, yaşlandık azaldık. O Milli Ruha ne olacak derseniz, aha böyle koca Ana Muhalefet bile kaydı gitti sonunda uçurum olan başka kulvarlara AKEL’e, DİSİ’ye maalesef. Milletimizi, Anavatanımızı, Milli Davamızı hem Güneye hem BM ve AB’ye sözlü, yazılı şikayetlerle ne birlik beraberliğimiz kalır, ne bize inanan, ne değer veren kalır, yüzde yüz haklı olsak da. Zarar, dıştan ziyade içtendir, esas sorun budur.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }