Rum Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos, “Politis” gazetesine geniş kapsamlı söyleşi verdi.
Kombos, söyleşisinde ABD ile Güney Kıbrıs arasındaki savunma ve güvenlik alanındaki ilişkilerin yanı sıra Kıbrıs sorunu, liderler görüşmesi gibi konulardan söz etti.
Gazete, Kombos’un söyleşisinin, ABD Başkanı Joe Biden’ın Beyaz Saray’dan ayrılmadan önce imzaladığı kararname ile Güney Kıbrıs’ı üç askeri programa dahil etmesinden hemen sonra yapıldığına da dikkati çekti.
Habere göre Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos, Biden’in bu kararını değerlendirirken yaptığı açıklamada, bunun; hemen yakın dönemde gerçekleşen bir dizi eylemin sonucu olan bir gelişme olduğuna dikkati çekti.
Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in Beyaz Saray’ı ziyaret etmesiyle başlayan olaylar zincirinin söz konusu olduğunu söyleyen Kombos, öncesinde ABD ile Stratejik Diyalog, insani yardım koridorunda iş birliği, Ulusal “Estia” planı ve diğer konuların da bulunduğunu belirtti.
Kombos, yolsuzluk konusunun göğüslenmesi için de FBI ile memorandum aracılığıyla ABD ile iş birliğinin bulunduğunu söyledi.
Bir soru üzerine Kombos, başkanlık kararnamelerinin (Biden’ın, Güney Kıbrıs’ın Amerikan savunma teçhizatına ulaşması kararı) konusunun, gerek Stratejik Diyalog gerekse Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in Washington ziyaretinde ele alınan unsurlar olduğunu belirtti.
Gerek kendisinin gerekse Amerikalı mevkidaşı Marco Rubio’nun bu sürece yönelik katkısının ne olduğu sorusu üzerine Kombos, konunun prosedürlerle ilgili olduğunu, iki ülke dışişleri bakanlıklarının, iki ülke arasındaki iletişim kanalı olarak görev yaptığını, Amerikan tarafının tercih ettiği yolun bu olduğunu ifade etti.
Kombos, Rum Dışişleri Bakanlığı olarak her durumu, Savunma Bakanlığı gibi, ilgili bakanlıklarla ele aldıklarını söyledi.
Trump hükümetinin, Biden hükümetinin kararlarına bağlı kalıp kalmayacağı şeklinde soru üzerine Kombos, ABD siyasetinin, özellikle savunma ve güvenlik konularındaki belirli noktalarının, liderliğin değişmesinden bağımsız olarak, süreklilik unsuru içerdiğini belirtti.
Kombos, bu ilişkinin seyrini belirleyen ilk hamlelerin, 2018 yılında Hristodulidis-Pompeo tarafından Niyet Beyanı’nın imzalanmasıyla gerçekleştiğini söyledi.
Bu gelişmenin gönderdiği güçlü mesajlardan söz edilmesiyle bu mesajları ne olduğu sorusunun sorulması üzerine Kombos, bu olayın özünün, “Türk işgali” nedeniyle tehditle karşı karşıya kalan bir ülkede, Rum Milli Muhafız Ordusu’nun caydırıcı kabiliyetinin güçlendirilmesi olduğunu belirtti.
RMMO’nun, ABD’den olan sistemlere erişmesi olanağının da artırıldığını belirten Kombos, Biden’ın talimatıyla askeri teçhizata hızlı, daha ucuz ve hemen ulaşma olanağının da sağlandığını ifade etti.
Kombos, söyleşisinde ayrıca “Andreas Papandreu” Hava Üssünün işlevselliğinin geliştirilmesi için de önümüzdeki dönemde ABD’den bir heyetin beklendiğini de söyledi.
Türkiye’nin konuya ilişkin reaksiyonunun sorulması üzerine Kombos, bu konudaki yaklaşımlarının net olduğunu ve belirli olgulara dayandığını belirtti.
Kombos, “hem sayısal hem de nitelik olarak daha da takviye edilmesi mümkün olan saldırı düzeninde 40 bin kişilik işgal ordusunun bulunduğunu” savunurken, Rum Yönetimi’nin bu durumu kontrol etme kabiliyetine sahip olmadığını da belirtti.
Kombos bu olgulara bağlı olarak ulusal güvenliklerini garanti altına almak ve caydırıcılık kabiliyetini güçlendirmek için mümkün olan her şeyi yapmalarının da bir yükümlülük olduğunu ifade etti.
Kombos açıklamasında ayrıca Güney Kıbrıs’ın, RMMO’nın caydırıcılık kabiliyetini artırma hedefiyle, ya bedava ya da düşük maliyetle, gelişmiş askeri teçhizata erişim için Amerikan kanadının sunduğu “Malzeme Fazlası” fırsatını değerlendireceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in geçiş noktalarını ele almak için yarın bir araya geleceklerinin anımsatılması üzerine Kombos, “bekleyip görmemiz gerekir” ifadesini kullanarak, diğer tarafın kamuoyu önündeki görüşlerinin, olumlu bir sonuç alınması konusunda endişe yarattığını ileri sürdü.
Görüşmeden ne çıkacağının beklenip görülmesi gerektiğini söyleyen Kombos, kesin olan tek şeyin Kıbrıs Rum tarafının görüşmeye, geçiş noktaları konusunda ilerleme sağlanması için, mutlak iradeyle, somut görüş ve tezlerle gideceği olduğunu belirtti.
BM Genel Sekreteri Yardımcısı Rosemary DiCarlo’nun Kıbrıs’a ne zaman beklendiğine dair bir soru üzerine Kombos, beşli konferans ışığında koordinasyon ve hazırlık maksatlı olarak DiCarlo’nun önümüzdeki ay (Şubat) beklendiğini bununla birlikte DiCarlo’nun görüşme programı hakkında fazla bilgiye sahip olmadıklarını ifade etti.
DiCarlo’nun, geçiş noktaları konusunda olumlu bir sonuca varılmaması durumunda da, Kıbrıs’a gelip gelmeyeceği sorusu üzerine Kombos, bunun önkoşul olmadığını, Genel Sekreterin, geçiş noktalarıyla ilgili görüşmenin olumlu sonucunu önkoşul olarak koymadığını söyledi.
Tüm bunlara karşın, olumlu bir sonuca varmanın 5’li konferans ışığında olumlu bir ortamın yaratılmasına katkı sağlayacağı konusunda da herkesin mutabık kalmasının mümkün olduğunu söyleyen Kombos, Kıbrıs sorununa ilişkin genişletilmiş bir müzakere grubunun kurulup kurulmadığının sorularak, bu grubun bir görüşme yaptığı bilgisinin bulunduğunun belirtilmesi üzerine Kombos “iyi bilgilendirilmişsiniz” yanıtını verdi.
Kombos sözlerinin devamında boş durmadıklarını, daha fazla tartışmaya gerek duymaksızın, kamuoyundan uzakta bir süredir hazırlıkların yapıldığını söyledi.
Kombos müzakere yapılmadığı sürece de müzakere grubuna ilişkin tanımlayıcı bir terimi benimsemediğini de ifade etti.
BM Güvenlik Konseyi’nde batılı ülkelerin yanı sıra Rusya ve Çin’in de bulunduğu, mevcut koşullarda bazı üyelerin Rum Yönetimi'ne karşı tavrının değişip değişmediği şeklindeki soru üzerine Kombos, Güvenlik Konseyi ile ilişkilerinde seçici olma lükslerinin ya da eğilimlerinin bulunmadığını, tüm düzeylerdeki temasların düzenli olduğunu söyledi.
Rum Yönetimi Başkanı'nın, Genel Kurul çerçevesinde her yıl Güvenlik Konseyi daimi üyelerine yemek verdiğini anımsatan Kombos, geçtiğimiz haziran ayında ABD’de bulunduğu esnada kendisinin de aynısını yaptığını belirtti.
Kombos ayrıca Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinden dolayı Rusya Federasyonu’na karşı tavır ve pozisyonlarının açıkça etkilendiğini ifade ederken, Rusya Federasyonu ile nasıl başa çıkılacağı konusunda da birleşik bir AB tutumu ve duruşunun bulunduğuna da dikkati çekti.