Klasik KKTC ataması

Abone Ol

Devlette üst düzey yönetici atamaları artık komediye dönüştü.

 Müdürlük yapmıştır, kamu hizmetindeki son vaktinde de bir müsteşarlık verelim, emekliye oradan çıksın. Klasik KKTC kamu idaresi mantığı.
Kimdir, nedir, o koltuğu doldurur mu? Soruları sorulmaz… Partili mi, dünyanın en saçma kamu ataması kriterlerine uygun mu? Uygundur, atayın gitsin. 

Liyakat var mı? Atandığı kurumun kapısından içeri girdi mi daha önce? O konularla ilgili herhangi bir hizmet içi eğitim aldı mı? Önemli değil.
Evet evet İstatistik Kurumu Başkanı’ndan bahsediyorum. 

İstatistik Kurumu bu ülkenin en büyük derdi olan veriye dayalı politika üretiminin düzeltileceği yerdir aslında.
Hep konuşuyoruz ya. İlaç eksikliği mesela. Kaç hasta var, hasta sayısındaki artış ya da azalma trendi nedir. Ona göre Sağlık Bakanlığı ilaç sipariş eder, ya da ihaleye çıkar. 

Ne kadar et tüketilir mesela. Gelecek yıl bu artar mı yoksa bir vejetaryenlik modası mı var ve et tüketimi bu gidişle azalacak mı önümüzdeki üç yıl içerisinde. Tarım Bakanlığı’na bu veriler verilir ve ona göre politika üretilir.

Hayat Pahalılığı’nın belirlendiği yerdir. Hayat Pahalılığı, maaşa dayalı kamu maliyesinin belirler, asgari ücreti belirler. Yani her şeyi belirler. 
İstatistik bir uzmanlık işidir. İstatistik Kurumu’nda da uzmanlar çalışır. 

Peki istatistik Kurumu içinden uzmanların başına o kuruma hiç girmemiş, İstatistik’in İ’si ile hiç haşır neşir olmamış birisini onların başına tepeden inme bir şekilde getirirseniz olacak olanı benim söylememe gerek yok sanırım. 

Ama yine de söyleyeyim. 

Ben İstatistik Kurumu’nda çalışan bir istatistik uzmanı olsam ve başıma alakasız birisini getirseler, parmağımı kıpırdatmam. 

“Madem uzman olmaya, bilgiye, işini iyi yapmaya, kendini alanında geliştirmeye, özveriye gerek yok ve bunlar beni bu kurumda bir yere getirmeyecek, yapmıyorum” derim ve asgari mesaimi yapar ve giderim. 

Zaten başıma getirdikleri kişi benim çalışıp çalışmadığımı anlayamayacak kadar konuya Fransız olduğu için öyle vasat bir tempoda, aldığım maaşı hak etmeden günümü gün ederim. 

Neden çalışayım ki? İdealist bir şekilde çalışıp, yükselme imkanım yok. Alkışçılar, partililer, liyakatsizler tepeme gelecek nasıl olsa…
Kriter yok, ölçü yok, iki dudak arası yeterli…

Atanan kişilerin şahsiyet ile ilgili meselem yok. Neticede düzen böyle, Don Kişot’luk yapıp, “Hayır Sayın Başbakan. Ben bu görevi layıkıyla terine getirebileceğime inanmıyorum. Teşekkür ederim ama affımı istiyorum” diyecek hali yok ya. Dese zaten beki de kendisinden daha da liyakat bağlamında düşük birisi atanacak. 

Yönetim kurullarına da bakın isterseniz. Hayatında herhangi bir şeyi yönetmemiş, yönetse de yüzüne gözüne bulaştırmış, bir sürü insan devletin bir kurumunu yönetiyor, milyonlarca liralık kararlar alıyor.

Bu kurumlardaki diğer kişilerin çalışmasını ve bu kurumlardan doğru düzgün bir şeyler çıkmasını beklemekle ölü gözünden yaş beklemek arasında fark yok.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }