“Büyük düşünmeye” alışamadığımızdan olmalıdır dolayısıyla bizi bizden önce düşünürler.
Haksız da değiliz. Cemaat esamesindeki şu kadarlık bir toplulukla ne koltuk değneksiz yürüyebiliriz ne payandasız durabiliriz…
BU nedenle olmalıdır: Osmanlı’dan beridir eğer elimizden tutan, bizi itip kakarak da olsa hareket ettiren “bakıcılarımız” falan yoksa, felçli insanlar gibi hareketsiz ve dur bakalım ne olacak tevekkülünde kalakalırız!
NEYSE ki devre devre Dr. Küçük’ler Denktaş’lar gibi toplum liderlerimiz de yetiştiydi…
Koşmak ne kelime yürümek bile istemediğimiz dönemlerde o liderlerimizin sayesinde hem siyasi örgütlenmeleri başardık hem de bugünün KKTC’sini yaratacak siyaset yolları açtık…
ELAN koşmasak bile bu yollarda yürümeye devam ediyor Bir yandan da “liderlerimizi” hatıralarımızın anlatımlarında yaşatırken, yarattığımız yeni jenerasyon politikacılarımıza da alışmaya çalışıyoruz! Ki onlar da Kıbrıs Türk halkına alışmaya çalışıyorlar!
Demek istediğim hızla kabuk değiştirdiğimizdir ama memleketi değiştirirken yenilemeyi, mamur ve ada konumuna uygun bir belde yapmayı henüz başaramadık!.
YANİ Türkiye yapmamış, eli değmemiş, finansmanını ayaklarımızın altına sermemişse bu ülkede “bizimdir” diyeceğimiz ulusal nitelikli her hangi bir yatırıma henüz imza atacak duruma gelemedik!
***
TABİ sürekli göklere yükselen apartmanlardan yada sahillerde, dağ yamaçlarında, orman kıyılarında oluşturulan öbek öbek fakat “zenginlere mahsus” yapılaşmalardan söz etmiyorum..
Gitgide daha çok çirkinleşen daha çok can sıkan “kentleşmelerden” söz ediyorum ki köylerimizin bile o nostaljik yapısını çoktan bozdular, ekilip biçilen arazileri cicim bicim konutlarla doldurdular, sonra da domatesin, patatesin, hıyarın patlıcanın pahasına paha kattılar ki artık bu ülkede sebze meyve satın almak da bir mucizevi olay oldu! Fakat:
***
GENE ŞU KANSER İLLETİ Geçen gün açıklaması yapıldı: Kanser Hastaları Yardım Derneği Başkanı Raziye Karaismail yaptı açıklamayı. “Bu memlekette dedi yılda ortalama 700 kanser vakası görülüyor!”
Zaten biliyorsunuz ama ben sadece dikkatinizi çekiyorum: Dünyanın en güneşli, en havadar, halis muhlis oksijenli ülkesinde yaşıyoruz…
İkide birde arsız çocuklar gibi “acıktım” diye bağırarak tepinsek de maşallah bu ülkede yemekten kaynaklı obezite sorunu vardır ama açlıktan öleni görülmemiştir!
En tatlı anlatımlarımız “dün akşam falan filan yerde neleri kaç paraya yediğimizin” yorumlu anlatımlarıdır…”
YANİ bu ülkede “açlık” yoktur… Mikroplu virüslü havası yoktur… Temiz tertipli değiliz ama salgın hastalıklara neden olacak kirli kokuşmuş bir çevremiz de yoktur…
Kısaca bu ülkede “bulaşıcı hastalık” mikroplarının yuvalanıp üreyeceği bir ortam yoktur.. Buna karşılık nüfusumuza oranla kanser şampiyonuyuz!
Bu ACI gerçeğe karşılık Diyor ki Raziye Kocaismail “erken tanı ile bu illetten kurtulmak mümkündür..
(TABİ ki anladığım üzerinde yorum yapabileceğim bir konu değil.. Ama toplumun sürekli dikkatini çekecek ve o sözü edilen “erken tanı” olayını sürekli devrede tutacak tedbirleri almak da her halde faydalı olacaktır…)
***
VE KISACA TAKILDIKLARIM: Kelimelerin ifade etmekte yetersiz kaldığı insani duygular vardır.. Hissettiklerinizi bir arabalık kelimeyle ifade edemezsiniz..
Kİ biz 1960’lar Türkiye’sinin Ankara’sında da yaşadıktı İstanbul’unda da.. Öteki yörelerini de gördüktü..
TÜRKİYE’NİN geri kalmışlığından utanırdık! Adım başında yolunuzu kesen bir dilencinin size uzanan eline bir kuruş tutuştururken hicap duyardık!
Duvar diplerine çömelmiş yırtık postallı askeri üniforma giysili Mehmetciklerin o zavallı görünümlerine bakarken istemeden Kıbrıs’taki İngiliz askerlerin, polislerin giysi ve ayakkabılarıyla kıyaslamalarda bulunur “hey gidi Türkiye” derken üzülürdük…”
İŞTE geçen gün o Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılında Milli Kadın Voleybol takımımız Amerika’daki Milletler Topluluğu şampiyonasında birinci gelirken, aynı zamanda Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin ispatını çakıyordu ki artık telaffuz edilen “Türkiye” değildir. “Büyük Türkiye”dir.. Hem de sporu, dünya şampiyonluklarıyla bile! Gurur duymaktayız..