Bilindiği gibi; Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis’in sözde basına sızan Türklere yönelik 14 maddelik tedbirler paketi birçok siyasetçi ve köşe yazarı tarafından yorumlanmış ve kaleme alınmıştır.
Dolayısıyla, aynı argümanları ben de köşeme taşıma niyetinde değilim. Şöyle ki, KKTC ve Kıbrıs Türk halkının menfaatleri açısından bakıldığında; münazaraya katılan lise talebeleri gibi sadece bir perspektiften argüman geliştirmenin bize pek bir faydası olmayacaktır.
Devlet ve hükümet yetkilileri hiç kuşkusuz kendi devletini uluslararası camiada ileri taşımak, kendi vatandaşının ise moralini ve refahını artırmak için çaba sarf ederler ve devlet politikasını belirlerler. Dolayısıyla, önemli olan papağan gibi devamlı zikrettiğiniz ötekileştirici haklılık argümanları değil içte ve dış politikada ne ölçüde olumlu sonuç meydana getirdiğinizdir.
Devlet ve milletini ileri taşımayı amaç edinen liderler aşağıda özetle tanımlandığı gibi; reel politika çerçevesinde diplomasiye başvurur ve lobi çalışmaları da dahil propaganda yöntemlerinden yararlanır. Bunun neticesinde ise kendi devleti ve milletinin pozisyonunu ve çıkarlarını hem içte hem de dışta daha iyi bir noktaya taşır.
Reel politik dış politika, aktörlerin hedeflerini ve ulusal çıkarlarını takip etmede zorlayıcı olan ve olmayan araçlarını yasal kuralları veya ahlaki değerleri göz önünde bulundurmadan kullanmaları olarak tanımlanmaktadır.
Uluslararası, devletlerarası ilişkilerin müzakereyle yürütülmesine diplomasi denir. Diplomasi, “Yabancı bir ülkede ve uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme işi ve sanatı” veya “Güç bir görüşme sırasında gösterilen ustalık ve beceriklilik” şeklinde tanımlanabilir. Diplomasi, çatışmalardan önce krizi çözmek adına müracaat edilen en önemli araçtır.
Propaganda bir doktrini yaymak, hedef millet veya kitleyi fikren kazanmak, karşı tarafın zihin ve psikolojisini arzu edilen tesire tabi kılmak için, teşkilatlı ve devamlı bir surette telkinlerde bulunmak ve faaliyet göstermektir. Daha kısa bir tarifle; propaganda bir fikrin, her çeşit vasıtadan istifade etmek suretiyle, hedef kitleye telkin edilmesidir.
Lobi Çalışmaları, yerel ve uluslararası karar mekanizmalarında ilgili kişileri/makamları/ organları doğrudan veya dolaylı olarak etkileme ve bir değişim yaratma çalışmalarının bütünüdür.
Hatırlanacağı gibi; Hristotudilis’in Kıbrıslı Türklere dönük basına sızdırılan 14 noktadaki tedbirler paketi Kıbrıs Türkleri tarafından olumlu karşılanacak şekilde daha fazla kapı açılmasını, hak etmiş 3590 Kıbrıslı Türk gencinin AB yurttaşlığı almasını, Yeşil Hat Tüzüğü’nün kapsamının genişletilmesini, Kıbrıslı Türklerin sağlık sisteminden yararlanmasının önünün açılmasını, Kıbrıslı Türk işçi ve öğrencilerin barikatlardan geçişleriyle ilgili kolaylık sağlanmasını, Güney’de banka hesapları açılması konusunda gecikmeli kararın uygulanmasını ve para transferi konusunda önlem alınmasını ve karşılıklı ticari ilişkilerin geliştirilmesine dönük açılımları kapsamaktadır.
Gelelim KKTC olarak bugünkü pozisyonumuza…
Liderliğimizin devamlı tekerrür ettiği beş kelimelik laf salatasını bir tarafa bırakıp olgulara odaklanacak olursak; KKTC devlet yönetimindeki kifayetsizlikler nedeniyle hem olgusal hem de algısal olarak sonuç tam bir fiyasko olmuştur.
Toplumlar arası müzakereler sonucu Kıbrıs sorununda oluşturulan müktesebat ve BM parametrelerine göre tek çözüm alternatifi federasyon olmasına rağmen yeni siyaset adı altında “egemen eşitlik” talep ederek müzakere masasının terk edilmesi uluslararası camia nezdinde bizleri ayrılıkçı ve 541 sayılı karar ile BM Güvenlik Konseyinin yasakladığı KKTC’ye tanınma ister bir pozisyona sokmuştur.
Buna ilaveten, diploması yerine BM otoritesini hiçe sayarak Pile-Yiğitler yolunu yapmak için barışçıl olmayan saldırgan bir yol izlenmesi uluslararası camia nezdinde Kıbrıs Türkünün imajını olumsuz etkilemiştir.
Öte yandan, BM parametreleri içinde kalan, federasyon istermiş gibi gözüken ve hatta güven artırıcı tedbirler ile Kıbrıs Türkünü kendi liderliklerinden daha fazla düşündüğü algısı yaratan Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis için tam bir zafer söz konusudur.
Özetle söylenecek olunursa; Hristodulidis’in önerilerini tuzak ve Osmosis/Asimilasyon Paketi olarak değerlendirenler haklı olabilirler. Ancak, bunun için Hristodulidis ve 5. KOL mensuplarını suçlamadan önce Kıbrıs Türkünün geleceğini karartarak ve vatandaşlık bilincini bertaraf ederek “halkın, bireysel maddi çıkarlar elde etmek için Türkiye ve KKTC’den uzaklaşıp Rum egemenliğini tanıyabilme ve Rum devletini kendi devletleri olarak görebilme” ihtimalini yaratan sağ veya sol fark etmez gelmiş geçmiş tüm kötü yöneticilere lanet okumak gerekmez mi?