Özel Haber

İklim değişikliği üretime darbe vurdu

Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Müdürü Değirmenci, iklim değişikliğinin ülkemizdeki tarım üretiminde birçok soruna neden olduğunu vurguladı

Abone Ol

Ahmet UÇAR

   İklim değişikliği tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de derinden sarsarken, özellikle tarımsal faaliyetlere darbe vuruyor. Küresel ısınma olarak da tanımlanan iklim değişikliği sonucu ülkemizde yaşanan kuraklık üretimdeki verimliliğin ve kalitenin düşmesini beraberinde getiriyor.

   Ülkemizde son 4 yılın üçünün kurak geçtiği bilinirken, aşırı sıcaklıklar ile yağışların birleşmesi sonucu bitkilerde çeşitli zararlılar ve hastalıkların da görülmeye başlamasına neden oldu. Özellikle Türkiye’de bilinmeyen hesse sineği ülkemizde tahıl alanında görülürken, tuta zararlısı da domates üretiminin yaz dönemlerinde belli alanlarla sınırlanmasına yol açıyor.

   Konuyla ilgili BAĞIMSIZ GAZETE’ye konuşan Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Müdürü Reşat Değirmenci, iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele kapsamında yağmur hasadı, su tasarrufu, azaltılmış toprak işleme, doğrudan ekim yöntemi, rüzgâr perdesi, gübreleme, arazi toplulaştırma, organik tarım gibi yöntemlerin kullanıldığını belirtti. Değirmenci, ülkemizde ise arazi toplulaştırma, doğrudan ekim yöntemi, yağmur hasadı, organik tarım gibi yöntemlerin kullanıldığını ve üretim verimliliğinin sağlanması için çalışmalar yürütüldüğünü vurguladı.

Değirmenci: İklim değişikliği üretimle birlikte tüm yaşamı etkiliyor

   Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı Müdürü Reşat Değirmenci, iklim değişikliğinin “karşılaştırılabilir doğal iklim değişikliğine ek olarak, doğrudan veya dolaylı biçimde küresel atmosferin bileşimini bozan insan faaliyeti sonucunda oluşan iklim değişikleri” şeklinde tanımlandığını belirtti.

   Değirmenci, küresel iklim değişikliğinin ise fosil yakıtların kullanımı, arazi kullanımı değişiklikleri, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazları birikimlerindeki hızlı artışın doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artış ve iklimde oluşan değişiklikler olarak ifade edildiğini kaydetti.

   İklim değişikliğinin yaşamı çeşitli yönlerden etkisi altına alabildiğini dile getiren Değirmenci, bunları salgın hastalıklar, kuraklık, erozyon, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi, şiddetli hava olaylarının artması, deniz seviyesinin yükselmesi, doğal dengenin bozulması sonucu yaşam türlerinin zarar görmesi ve insan sağlığının bozulması şeklinde sıraladı.

Tarımsal üretim risk altında

   Değirmenci, iklim değişikliğinin özellikle tarımsal üretim noktasında birçok sorunu beraberinde getirdiğini ifade ederek, şöyle devam etti:

   “İklim değişikliği sonucu daha sıcak ve az yağışlı iklim koşulları, aşırı meteorolojik olaylarda artış, su kaynaklarında azalma, kuraklık şiddetinde artış, su ve toprak kalitesinin bozulması, ekosistemin bozulması ve biyolojik çeşitliliğin azalması, ekolojik alanlarda kayma gibi sorunlar öngörülüyor”.

   İklim değişikliğinin tarımsal üretimde ve bu ürünlerin kalitesinde azalma yaratacağına işaret eden Değirmenci, bunun yanında zararlılarda ve hastalıklarda artış, gübreleme ve ilaçlama sorunları ve sürdürülebilir gıda güvenliği sorunları yaşanacağı üzerinde durdu.

   Değirmenci, tarım ürünlerinin iklim değişikliğine karşı oldukça hassas olduğuna dikkat çekerek, “Aşırı kuraklık veya ani seller mahsulü hem miktar hem de kalite açısından olumsuz etkilemektedir. Daha yüksek sıcaklıklar sonucunda, yabancı ot ve haşere çoğalması yaşanırken, bu çoğalmalar mahsulün verimini azaltıyor ve bunların kalitesini bozuyor.”

   Sıcaklık artışlarının toprağın bozulmasını hızlandırdığını belirten Değirmenci, bu durumun da erozyon riskini artırdığını ve toprağın verimliliğini düşürdüğünü kaydetti.

   Değirmenci, iklim değişikliği sonucu ortaya çıkacak en büyük sorunun su kaynaklarındaki azalma olduğunu dile getirerek, deniz seviyesi yüksekliğinin nehir ağzı ve kıyı yer altı sularının tuzlanmasına yol açtığını ve bunun da insanların ve ekosistemlerin tatlı suya erişiminin azalmasına yol açacağını vurguladı.

   Doğal bitki örtüsündeki değişim nedeniyle bozkır alanlarının genişleyeceğine ve mera alanlarının ise azalacağına işaret eden Değirmenci, toprak verimliliğinin azalmasıyla topraktaki besin elementlerinde de azalma görüldüğünü, bunun da kimyasal gübre kullanımını artırdığını açıkladı.

   Değirmenci, sıcaklığın artması ve aşırı yağışların bitki hastalık v zararlıları için uygun ortamları oluşturduğuna dikkat çekerek, bunlardan dolayı ürün kalitesinin düştüğünü bildirdi.

“İklim değişikliğiyle mücadele için ‘azaltım’ ve ‘uyum’ önemli”

   Değirmenci, iklim değişikliğinin sonuçlarının hafifletilmesi anlamına gelen azaltım politikalarının sera gazı emisyonlarının azaltılmasıyla da aynı anlama geldiğini belirterek, diğer bir yöntemin ise uyum yöntemi olduğunu kaydetti.

   Tarıma yönelik azaltım uygulamaları hakkında bilgi veren Değirmenci, bu uygulamaları şu şekilde sıraladı:

   “Toprak karbonu depolanmasını artırmak için tarlaların ve otlakların yönetiminin sağlanması, tarıma açılmış turbalı torbaların ve bozulmuş arazilerin restorasyonu, CH, emisyonlarını düşürmek için geliştirilmiş çeltik tarımı teknikleri, besi hayvanı ve gübre yönetimi, sığ toprak işlemeli tarım uygulamaları.”

   Değirmenci, tarıma yönelik uyum uygulamalarını ise şu şekilde açıkladı:

   “Su akışı ve kalitesini korumak için baskın ovalarının sürdürülebilir yönetimi, arazi eğitimlerini stabilize etmek ve su akışlarını düzenlemek içim ormanların korunması ve restorasyonu, değişen iklim şartlarından gelen risk artışıyla başa çıkmak için çeşitli tarımsal ormancılık sistemlerinin kurulması.”

   İklim değişikliğinin etkileriyle mücadele kapsamında yağmur hasadının da önem arz ettiğini söyleyen Değirmenci, bu yöntemle yağmur sularının biriktirip kullanılabileceğini anlattı.

   Değirmenci, suyun tasarruflu kullanılmasının da önemli bir konu olduğunu belirterek, bunun yanında toprak işleme yönteminin azaltılması gerektiğini kaydetti.

   Günümüz şartlarında toprak işlemesiz tarım ile azaltılmış toprak işleme gibi tarım tekniklerinin tercih edildiğini dile getiren Değirmenci, bu yolla erozyonu önlenmesinin, topraktaki nem içeriğinin korunmasının ve topraktaki organik madde içeriğinin artırılmasının hedeflendiğini ifade etti.

   Değirmenci, toprağın verimliliği noktasında doğrudan ekim yöntemine işaret ederek, bu yöntemle toprağın işlenmeye gerek kalmadığını, tek seferde ekim yapılabilen bir yöntem olduğunu söyledi.

   Değirmenci, doğrudan ekim yönteminin toprakta su tutumunun artırılması, erozyonun önlenmesi, toprağın yapısının iyileşmesi ve karbon tutumu ile yakıt tüketimin dikkate değer oranda düşmesi, toprağın yıkanmaması ile toprağın her zaman kapalı tutulması gibi faydalarının olduğunu açıkladı.

   Değirmenci, iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele kapsamında ağaçlarla oluşturulan rüzgâr perdesi, kaliteli gübreleme, arazi toplulaştırma ve organik tarım gibi yöntemlerin de kullanılabileceğinin altını çizdi.

“İklim değişikliği KKTC’deki üretimi olumsuz etkiliyor ”

    Değirmenci, iklim değişikliğinin ülkemizdeki üretime etkilerine işaret ederek, özellikle mevsimsel kaymaların yaşanmakta olduğunu söyledi.

   Kasım ayına girilmesine rağmen ülkemizde sıcaklığın 30 derecenin üzerinde olduğunu belirten Değirmenci, son dört yılın üç yılının kuraklıkla geçirildiğini kaydetti.

   Değirmenci, kuraklığın hem ülkemiz hem de Akdeniz havzası için artmaya devam ettiğini dile getirerek, erken dönemlerde alınan yağışlarda sıcaklıklardan dolayı fungal etmenlerle (bitkilerde görülen ipliksi yapılardaki mikroorganizmalar) karşılaşıldığını ifade etti.

   İklim değişikliği nedeniyle Türkiye’de olmayan bazı etmenlerin de KKTC’de gözlemlendiğine işaret eden Değirmenci, bunlarından birisinin hesse sineği olduğunu anlattı.

    Değirmenci, hesse sineği Türkiye’de bilinmediğini ancak KKTC’de tahıllarda görüldüğü için tohumda ilaçlamaların söz konusu olduğuna dikkat çekerek, öte yandan birçok sebze olayının çeşitli zararlıların etkisi altında olduğunu söyledi.

   Domateste tuta zararlısının gittikçe artan bir nokta olduğunu bildiren Değirmenci, yaz döneminde belli alanlar dışında domates üretiminin yapılmasında zorluk yaşandığını açıkladı.

   Değirmenci, nemin yüksek oluşunun da üzümün yetiştirilmesini engellemekte olduğunu belirterek, üzümde de domateste de üretim alanlarının sınırlandığını ve üretim kalitesinin düştüğünü kaydetti.

   Sıcaklıkların çiçeklenmeler üzerindeki etkilerin de söz konusu olduğunu dile getiren Değirmenci, çiçeklenmeye yardım eden unsurlardan birisinin de arılar olduğunu ifade etti.

   Değirmenci, şöyle devam etti:

   “Arıların ballarını yapmak için en fazla topladığı polenlerin çoğu mera alanlardaki bitkilerden kaynaklıdır. İklim değişikliği sonucu mera alanlar da azalacağı için burada bir aktivite de engelleniyor. Doğal olarak dölleme işlemini gerçekleştiren arıların da dezavantajları söz konusu. Aşırı sıcaklıklardan dolayı bazı ürünler erken çıkabiliyor ve bu da üretimde planlamayı olumsuz etkiliyor.”

“İklim değişikliğiyle ilgili ülkede birçok adım atılıyor”

   Değirmenci, KKTC’de iklim değişikliğine yönelik adımlar hakkında da bilgi vererek, son dönemlerde arazi toplulaştırmalarıyla ilgili birtakım atılımlar yapıldığını bildirdi.

   Yaklaşık on yıldır uygulanan az işlemeli toprak ve doğrudan ekim sistemlerinin ülkede çalışıldığını belirten Değirmenci, onların sonuç raporlarının hazırlandığını kaydetti.

   Değirmenci, toprağın organik maddesinin korunabilmesi için organomineral gübrelerin desteklenmesiyle ilgili Tarım Bakanlığı’nın çalışmasının bulunduğunu dile getirerek, su hasadı noktasında ise farklı belediyelerin çalışmalarının olduğunu ifade etti.

   Rüzgâr perdeleriyle ilgili şu an için bir çalışmanın olmadığına işaret eden Değirmenci, bunun yanında master plan çalışıldığını vurguladı.

   Değirmenci şöyle devam etti:

   “Türkiye’den su ve toprak çalışmalarıyla ilgili gelmiş olan güçlü bir ekip var. Tarım Bakanlığı onlarla birlikte şu an hem toprakların yapısı hem de yer  altı sularının özellikleriyle ilgili çalışmalar yapıyor. Toprak ekim çalışmaları yapılmaya başlandı. Hangi alanda hangi ürünün yetiştirilebileceği yönünde bir çalışma. Tarımsal anlamda her noktada çalışmalar devam ediyor. Türkiye’den gelen suyla üretimde ciddi bir verim bekliyoruz. Özellikle Güzelyurt’ta tuzlanma oranı çok fazlaydı. Bu su Mesarya bölgesine de gidiyor, orada sera üretimi ile topraksız tarım üretimleri artacak. Bu da şu demek: Üretimde ve kalitede bir artış sağlayacağız. Hem ülkenin ihtiyacı sağlanacak hem de ürünler ihracat sağlanacak. Erkencilik sağlanabilirse meyvelerin de üretimi de yapılarak Avrupa pazarına gönderilebileceği düşünülüyor.”

  

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }