İki insanî olay ve: “Müzakereler yine başlar mı?”

Abone Ol

Geçen hafta benim de önemsediğimce iki “insanî olaya” tanık olduyduk.

Birisi Üstel hükümetinin “sosyal konut” projesiydi. Üzerinde durmadan, yorumlamadan geçemeyeceğim çünkü eğer devlet 1980’lerde yine öylesi bir “sosyal konut” projesine el atmamış olsaydı ben hâlâ ailemle kira evlerinde dolanır olacaktım..

   HATIRLADIĞIMCA devletin “sosyal” denilecek ilk büyük projesiydi. Eşber Serakıncı’nın İskan Bakanlığı dönemindeydi. Fakat bu “yararlı girişimin”   sonu gelmedi çünkü ev kirası öder gibi taksitli aylık ödemeler TL’nin hâlâ iki yakası bir yere gelmediğince ve her zaman enflasyona yenik düştüğü kaderde  projeyi ileriye götürmek mümkün olmadı.

***

   İŞTE şimdilerde ve yıllar sonra “devlet sosyal konut projesine” yine el attı çok da iyi yaptı.                    

   Çünkü bu ülkede aylık maaşını ev kirasına yatırdıktan sonra cebinde ekmek alacak parası kalmayan yığınla insan tanıyorum. Hayatlarını idame ettirebilmek için ailelerinin tüm fertleriyle hatta okul çağındaki çocuklarıyla birlikte çalışmak zorunda kalıyorlar…                                                                                                      

   KISACA ve aslında “sosyal konut” inşaatları “İmar İskân Bakanlığı”nın asli  görevleri arasında yer almalıdır ki gitgide artan konut ihtiyaçlarına (yine de yeterli olması mümkün değildir ama) az çok cevap verebilsin.

***

   GEÇEN HAFTANIN medyayı ve tabii meraklısı bazı yurttaşları da yakından ilgilendiren bir diğer olay da Sn. Tatar ile Rum lider Sn. Hristodulidis’in zorunlu da olsa “kayıplar konusunda” yan yana gelebilmeleriydi. Her ne kadar doğru dürüst konuşmayı yada sohbet etmeyi beceremedilerse de her iki toplumu ilgilendiren önemli bir konuda iş birliği yapabildiler ki önemli sayılmalıdır.

   ÇÜNKÜ bu ada belki iki toplum için “büyük” fakat dünya haritasında küçük bir coğrafya olmasının da  ötesinde siyasi kariyeri ile de gözlerden ve ilgilerden uzak tutulamayacak kadar stratejik ve bir o kadar da kritik özelliklere sahiptir..

   Nitekim daha iki liderin toplantıları öncesinde birbirlerine hal hatır sorarlarken bile az kalsın maraza çıkıyordu!.. Nedeni de Sn. Tatar’ın Antropoloji Laboratuvarı’nı ziyaretleri sırasında Sn. Hristodulidis’e “çözümün iki eşit ve egemen devlet ilkesinde gerçekleşebileceğini” söylemesiydi ki sadece söylemi bile Rum lideri çileden çıkarmaya yetti.

   Ki Güney’i yakından izleyenler iyi bilirler.  Hemen ayni sıralarda Rum Milli Muhafız Ordusu Komutanı Korgeneral Zervakis artık Güney’e de sığamadığının o megali idealı şişinmesinde, Kuzey’in Beşparmak Dağları’nı da kapsamına koyduğu egemenlik özlemlerinin feryatlarını “demeç” niyetine koyuvermişti.

   TABİİ şunu da iyi biliyorlar: “Arzularını” şiddete yada iki toplum arasında çatışmalara varacak bir stratejide gerçekleştirmeleri mümkün değildir sonuçta yine “müzakere masalarına” sığınacaklar…

***

   DOLAYISIYLA SONUÇ BİLİNİYOR? Rum tarafı “müzakerelerin yeniden başlamasından yanadır…” Sn. Tatar ise “egemen eşitliğimiz kabul edilmezse masaya oturmayız” diyor!                            

   VE TABİİ bu koşulunu Rum tarafının kabul etmeyeceğinin idrakinde bilerek yapıyor ve işte burada “politika dışına” düşüyor.                                                                                                       

   Çünkü bizatihi “egemen Türk devleti” tanımı ve tanınması ancak o masanın yeniden kurulmasını müzakerelerin yeniden başlamasını gerektirir ki resmiyet kazansın… Yani masaya oturmadan “şunu bunu tanı” demekle olmuyor.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }