Ey dünya, Gazze’de özellikle o küçücük çocukların, bebelerin, kadınların yaşlıların velhasıl Filistin halkının açlıktan acı feryatlarını duyarsınız? Üstelik füzelerden bombardımandan alenen kırılır tükenirken. Durum içler acısından öte, facia, katliam, soykırımdır. Ekranlarda izlemek sinirlerimizi alt üst eder, gözlerden yaşlar akar ama bir şey yapamamak daha acı. Göz göre göre durmadan katlediliyor insanlar. Tüm dünyanın başta emperyallerin kara lekesidir. ABD başkanı da umarım yakında ateş kes olur der, yazıklar olsun tuuu. İşte O güya Arap baharı dedikleri dönemin devamıdır yaşanan, ne baharı be hazandır, kara gündür, felakettir, demokrasi götüreceklermiş, yediler bitirdiler ülkeleri. Özellikle ve hususi Müslümanları.
Da Gazze’de yapılan katliamların soykırımın kınanmasını bile engelleyen ABD’yi baş tacı eden sözünden çıkmayan, eşit egemenlik hakkımızı masaya getirmemize şiddetle karşı çıkarak ‘ABD çok kızacak, başımıza bela olacak, dünyada daha da yalnızlığa itileceğiz’ şeklindeki sözlerle emperyal güçlerin sözlerini Tanrı kelamı sayarak bir hoplamada soldan sağa geçenler, hala BMGK, özellikle ABD-İngiltere’nin ne olduğunu inadına anlamazdan gelirler.
Ey Sn Guterres, batmış, bitmiş, tükenmiş, itibarı yerlerde sürünen BMGK’nin dünyamızın darmaduman olmasına sebep olan taraflı, çıkarcı, adaletsiz tutum ve kararlarının artık bir kıymetinin kalmadığı, Gazze, Kıbrıs ve diğer bilinen ülkelerde yaşananlar sayesinde bu gerçeklerin ortaya serpildiği aşikardır. O yüzden, yeni bir dünya düzeninin kurulmasına fırsat vermek ve öncü olmak için gelinen noktada BM Genel Sekreterliğinden istifa etmeniz büyük bir erdem olacaktır. Gayet yerinde ve haklı olan böyle bir tepkinin, dünya ülkelerine büyük bir heyecan ve cesaret vereceği kesindir. Beşlerin dünyanın düşmanlıklara ve savaş meydanına döndürülmesine engel olabilirsiniz. Dünyamızda BARIŞ VE ADALET istiyoruz.
1963-74 arasında da başta gene emperyaller tüm dünya seyrederdi bazıları da desteklerdi Rumların acımasız saldırılarını, ortak devletten bizi kovmasını, katliamlarını, göç ettirilmemizi, ablukada ambargolarla baskı altında tutulmamızı, seyahat engellerini.
Da bizim Öğretmen sendikamızdan birinin başkanı, barış mücadelesinin yükseltilmesi çağrısı yapar. Barış eğitimine daha çok önem verilmeli, barış kültürü oluşturulmalı, Kıbrıs’ın yeniden birleşip özgür demokratik ülke olmalı, faşizmi, ırkçılığı durdurmak lazım diye ekledi. İyi de bizim tarafa niye çağrıda bulunur, Güneye söylemelidir. Bizde ne ırkçı var ne faşist, ne de barıştan kaçan var. Yeniden nasıl birleşeceğimizi açıklasa fena olmaz, tabii özgürlüğü de. Birleşik dönemde neler oldu herhalde bilmez, çözümden kaçanları da, faşitlerin kim olduğunu da. Barışı bizde istemeyen yok, savaşı yaşayanlar, yaşamayanlardan daha çok ister barışı, hem Barışın değerini daha iyi bilir, savaşın en büyük felaket olduğunu da. Şimdi barış var zaten eksik olan anlaşmadır.
Güneyde ENOSİS okullarda okutulur, kiliselerde pekiştirilirken, ENOSİS kararları Meclislerinde ve siyasi partilerinde dururken, zaman zaman da tazelenirken, barış eğitimi denen şeye bizim çocukların ihtiyacı yoktur, böyle bir davranış Rum çocuklarını şirin göstermekten ve bizimkileri kurbanlık hale getirmekten başka şey değil. Sanırım, yapılmak istenen budur zira Güneyden düdük çalmıştır, dört koldan atağa geçtiler. Gidiş gelişler temaslar oldu, arkası daha da gelecek, hele baya Cuellar geleceği zaman artacak. Geçmişte de ikili barış etkinlikleri! yapıldı sonuç sıfır, lakin bu çevreler durumu doğru değerlendirmezler. Ve maalesef, Gazze’de yaşananları destekleyen, fırsat veren ağaların Kıbrıs’ta da kendi çıkarlarına göre olmasını istedikleri gelişmelerle çözümün gerçekleşmesine, malumların bilerek şüphe yok. Diğer Öğretmen sendika yetkilisi da, Güneye geçip AP seçimlerine katılalım çağrısı yapar. Yahu bunlar çoktan teslim oldular, Türkçesi budur. Sendikacıların söylemlerini tüm üyeler destekler mi, mümkün değil, mesele budur. Nerede mücadele yıllarının öğretmenleri, mumla ararız. Arada uçurumlar var.
Halbuki mağdur taraf olarak 60 yılı aşkın süredir işgal edilen ortaklığımızı ve haklarımızı savunmak için, işgalcilere ve destekçilerine karşı hep birlikte mücadele etmemiz gerekirken, hiçbir iyi gün olmayan 3 yıllık birleşik denilen döneme kötü şartlarla tekrar birleşmek teslimden başka bir şey değildir. Kaldı ki geçmiş birleşmeyi bozan ortağımızdı. Bundan sonra bu şartlarda birleşme, 1960 Antlaşmasından Türkler aleyhine çok çok gerilerde, çok kayıplarda olması demektir. Başka türlüsünü komşu asla kabul etmez. Zaten bunun için Antlaşmayı bozmak istemişti. Zaten hala çözümsüzlük bu nedenledir.
Rumların kabul edeceği çözüm, kendilerinin tek egemen olacağı, kararları kendilerinin vereceği bir devlette Türklerin sığıntı yama olmasıdır, ki bu da çok sürmez, ENOSİS’e sıçrarlar. Siyasete bulaşan sendika varsın Rum siyasetine hizmet için mücadele etsin bakalım. Yapılmak istenen Milli Davamızı sabote etmek ve halkı bölmektir, bölecekleri kadar böldüler zaten. Tabii tüm öğretmenlerimizi kast etmiyoruz biline. Tekrarlayalım, kötü yönetim yahut ekonomik kriz, Rum’a teslim olmamızı gerektirmez. Bir daha da başımızı kaldıramayız, bunu da böyle bilelim. Haklı olduğumuz mücadeleden başarıyla çıktık, kurtulduk. Lakin, gördüğüm kadar bu başarıyı devam ettiremiyoruz, 2004’ten sonra o derece bölündük. Gerçek budur, kim ne derse desin.
Rum Dışişleri bakanı Kombos efendi, birinci hedef Kıbrıs’ın işgalinin sona ermesidir dedi. O işgal dediğin, hani BMGK’nin seyirci kaldığı göz yumduğu, Kıbrıs ortaklık Cumhuriyetine Yunan Cuntasıyla birlikte yaptığınız darbeyle Kıbrıs Cumhuriyetini yıkarak yerine ‘Kıbrıs Helen Cumhuriyetini’ ilan ettikten sonra ENOSİS’e ulaşmanızı engelleyen, Türkleri de tamamen yok etmenizden kurtaran Uluslararası Antlaşmalara dayanan ve adada da asayişi sağlayan meşru bir müdahaledir bayım. Bir tek işgal vardır o da, siz darbecilerin Kıbrıs ortaklık Cumhuriyetini 60 yıl 2 aydan beri işgalde tutmanızdır. Ve öldürdüğünüz Cumhuriyetin bu gün adı olsun söyleniyorsa Türkiye sayesindedir, unutma yağ gibi de üste çıkma. İşte, çözümsüzlüğün esas sebebi buradadır. Her şey açıkça ortadadır ama aradaki 186 kararı çözümü yerin dibine gömmüş, AB türbesini yapmış, çözümsüzlük da önümüze konmuştur. İşin en kötü yanı, darbecilerin gerçekleri inkar etmesi, gözden kaçırması, yaptıklarından pişman olmamasıdır ki bu, tekrarlayacağının işaretidir.
Eski Kıbrıs Cumhuriyeti ortağımız, Türkleri silah zoruyla devletten kovarak tüm devlet organlarını, limanlarını, yollarını, dağlarını ovalarını işgal edip Türkleri adanın yüzde üçüne kapatıp kuşatan, istediği an istediği Türk bölgesine saldıran, kırıp döken katleden Rum komşularımızın nihai hedefleri ENOSİS’e en yakın olduklarını sandıkları 15 Temmuz 1974 Pazartesi günü hayallerine ermek amacıyla kendi liderleri ayni zamanda Başpiskopos olan ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı da olan Makarios’a Yunan Cunta askerleri eşliğinde darbe yaparak adadan kaçırtan, yerine terörist Sampson’u atayıp Kıbrıs Helen Cumhuriyetini de ilan edenler, 5 gün sonra hak ettikleri karşılığı almışlardır.
O gün bu gün işgal ettikleri ortaklık Cumhuriyeti 1963’ten beri yıkılmış olduğu halde maalesef BMGK’nin taraflı ve adaletsiz oldubitti tutumuyla 4 Mart 1964’te üç aylık diye aldığı 186 kararıyla Cumhuriyet yönetiminin geçici olarak saldırgan darbeci Rumlara bırakılmasının üzerinden tam 60 yıl geçmiştir. Bunda başta ABD ve İngiltere önemli rol oynamışlardır. Bölgemizde gelişmeler 60 yıl öncesinden hesapladıkları gibi gelişmiştir, zaten kendileri planlamıştır. Bizim işgalci ortak 60 yılda tek başına tanınan Cumhuriyete o kadar alışmıştır ki Türklere haklarının urubunun bile verilmesine şiddetle karşıdır. Kendilerinin geçenlerde sunduğu 14 maddelik sadaka bile olmayan açılımı taviz olarak görüyorlar. Ama bizim güya üstat siyasetçiler, ‘Bu maddeler Türklerin beklentisinin altındadır’ dediler.
Yahu, Rum başkan Hristodulidis kim oluyor da bize bir şeyler çıkarıp verecek cebinden? Devletin tek sahibi mi sandınız? Onları meşru Cumhuriyet mi sandınız? Uluslararası 1960 Antlaşmaları ortadayken, terk mi ettiniz Türklerin haklarını da beklersiniz Rumlar bize versin? Yok azdır, yok beklentinin altındadır, kimdir yahu Rum’dan ortaklığımızı vermesini bekleyen? Bunu yapacak olan BMGK dir, Rum’a verdiği gibi alıp geri verecek, ki ne hakla aldı da verdi, hem de suçlulara? İşte bunun üzerinde duracağımıza, ağızlarına bakarlar Rumların, itibar ederler sözlerine çıkarcı GK beşlerinin. Bakınız, Rumlar, Yunanistan ABD ile sarmaş dolaş, yerleştiler Güneye, bir da demezler mi ABD Doğu Akdeniz’e geri dönüş yaptı diye. Yahu hiç ayrıldı mı zaten da geri döndü? Yaktı kavurdu Orta Doğuyu, Kuzey Afrika’yı vs. Rumlar, dış güçler Güneye yerleşsinler diye sevinirler anlaşma yaparlar. Be arkadaşlar hani dersiniz ya Türkiye gitsin, garantilere gerek yok AB yeterlidir diye, ama bilesiniz ki Türkiye olmadan tüm dış güçler adada olacak, anlaşmalar yürürlükte olacak, biz da aralarında nesli tükenen kel aynaklar.
Gazze’de ateş kes Vetosu neyi ifade ediyorsa, 186 kararı da ayni kapıya çıkar. Ateş kes Vetosu Filistin halkının katledilmesinin devamı içindir, 186 kararı da Kıbrıs Türk Halkının katledilmesinin desteği ve devamı içindi.
Eyyy idareciler yetkililer, bu amaçla Devletten maaş alanlar, törenden törene koşmakla görev tamamlandı sananlar. Kaçtır yazarız, görüşmelerde hani kaldığı yerden derler ya işte o güne kadar Rum tarafı neler aldı biz ne aldık (varsa) açıklansın dedik, herkes bilsin dedik, sonrası için de faydalı olur dedik, birlik beraberlik olur dedik. Ayrıca, AKRİTAS, İFESTOS imha planlarını da açıklayınız, herkes duysun dünya da duysun dedik, bundan sonra atacağımız adımları hep birlikte Kıbrıslı Türkler olarak ayni tarafa atalım dedik. Herkes havasında duymazdan gelir. Ama içimizde farklı sesler çıkar hem de çok yüksekten, o yüzden bunlar açıklanmalı, çocuklar gençler hatta 55-60 yaşına kadar olanlar da bilsin. Eski Kıbrıs kökenli kaç kişi kaldı sanırsınız, sindiniz ayni nakaratı söylersiniz. Bu iş böyle olmaz.
AKEL ve diğerlerinin propagandası, yalanları, dış güçlerin baskıları içte etkili olmaktadır, farkında değil misiniz? Ve bunları içerideki sahtecilik, yolsuzluk, çıkarcılıkla bir birimizin boğazını sıkmak, kriminal olaylar, trafik, huzursuzluk, içte güvensizlik, istikrarsızlık, gelişigüzel korkunç pahalılık, ayyuka çıkan şikayetler daha da tetikler, gidişat iyi değil. Eski Kıbrıslıların kaçı kaldı, toplum eski toplum değil, bozuldu. Bu gidişat hayra değildir, oluruna bırakıldı, neyi beklersiniz? Ülkemizde son yaşanan olaylar fena sarstı, ama üst yetkililer Anavatana dördü gider biri gelir, dördü gelir ikisi gider, Başbakan yardımcıları, Meclis Başkanı hepsi orada, CB neredeyse günde iki kere gidip gelecek. Yahu içeride sorunlar var kriz var, narenciye vs. Har vurup harman savurmayın, çalışın, gösterişe gerek yok. Anavatana gitmeyin demiyoruz, ama içeriye de kulak verin.
‘Reçete olayı sigortalıların başında patladı, kendilerinin katkılarıyla ayakta duran sosyal bir kurum olmasına rağmen sonuçta çalışan yahut emeklilerin başta ilaca olan erişimleri aylardan beridir ulaşılmaz veya zorlukla ulaşılabilir durumunu koruyor, bir laf kalabalığı tartışmadır gidiyor. Tedbir tamam da, illa deveye hendek atlatmak gerekmez, insanı bezdirmeyi gerektirmez, sanki suçlu sigortalılarmış gibi.
Kamu Hastanesinden reçete almak deveye hendeği atlatmaktan beterdir diyor bazıları. İlaç eksikliği sonrası sigortalının sokak sokak daire daire turlaması eksik olsun. Dişinden tırnağından kesip dıştan ilaç almak çok daha yerinde, sinirlenmeden, tansiyon çıkmadan, yani. Bu süre zarfında İnşallah Kurum kara geçmiştir, hade hayırlısı. Araç ruhsatları geliri gibi amacına uygun değil, bu da sigortalıların çok da hizmetine değil.
Arkadaş bir aydır ev telefonum arızalı, daireye birkaç defa bildirdim, ha bu gün ha yarın, sonuç yok dedi. Eeee ne sevinin dedim. Bildiğin gibi değil, iyi da tamir etmediler, zira bu süre zarfında ‘ALO’ demek eşlerde ayrılma sebebi olmuş, istemem onarmasınlar, ola ki bir yerden evi arar biraz gecikebilirim demeden, alışkanlık ya ALOO’yu çakarsak yandığımız gündür bu saatten sonra. Eeeeee? Aradım daireyi bozuk dursun, yolum düştüğünde gelirim hepten kapatmaya dedim, arkadaş diyor.