Geçen Haftaya Bakarken
Geride bıraktığımıza dönüp bakmak hatırlamak bile istemeden yeni bir haftaya başlıyoruz.. Kırık, yorgun, yılgın ve her zamankinden daha kuşkulu! Bilinendir. Geçen hafta Helin Reessur adlı gencecik...
SONRA hemen hepimiz de öldürenle ölenin “bizim çocuklarımız, bizim toplumun içinden çıkan gençler olduğunu” hatırladık.. Ve kendimize bir daha sorduk: “Biz nasıl bir nesil yetiştiriyoruz? Birbirlerini sevgi saygı anlayışla kucaklayan mı? Yoksa öldürecek kadar kısır düşünce ve görgülerde büyüyen bir kızgın yeni nesil mi? Ki hatırımıza ilk gelen onların hâlâ çocuk denecek yaşta olduklarıydı.. O halde?
SADECE aile yapı ve düzenlerimizi değil.. İş aş para peşinde koşmak da değil.. Bu nedenle artık hem aileler bünyelerinde hem okullarımızda yeni yeni öğretilere, eğitimlere ihtiyaç olduğunu da kabul ederek kendimizi yenilememiz gerektiğini düşünmeliyiz..
Kİ ne diyordu Ziya Gökalp: “Geleceği görebilmek için elimizde hiçbir alet yoktur. Fakat yetişmekte olan gençlerimize bakarak o geleceğin ne olacağını söylemek mümkündür…” ***
GELECEK AYDINLIK DEĞİLDİR: Hayır “karanlıktır” da demiyorum. Fakat “aydınlık” olmadığını görüyorum. Tıpkı sizlerin de gördüğü gibi!
Nitekim Türk-Rum çatışmaları ile başlayan ve 1974’den sonra “vatan” dediğimiz bu topraklara sahip çıkma, dolayısıyla Kıbrıs’ın Kuzey’inde Türk toplumu olarak varlığımızı nasıl hangi statüde sürdürmemiz gerektiğinin arayışlarında bugünlere kadar gelirken hâlâ geldiğimz o yerin neresindeyiz bilir misiniz?
“KOMŞUMUZ Rum toplumunun tüm adaya egemenliğini sermek ideasına karşın, ona bu isteğine nasıl ulaşacağına yönelik politik ve sosyoekonomik olanaklar üstünlüğünü” büyük bir bonkörlükle bahşeden toplum oluş konumunda!
Kİ ONLAR “Enosis”ten söz ederlerken biz tanıttık tanıtıyoruz dediğimiz KKTC’ye bile sahip çıkmıyoruz! Hatta “çözümden” söz ederken “gitsin KKTC gelsin iki toplumlu federasyon” diyebilecek kadar da siyasetin son kertesini de aşan bir toleransla nihai çözümü formüle ediyoruz!
VE kendimize bile “egemen devlet” olduğumuzu itiraf edemiyoruz! Çözüm olacaksa Federal sisteme dayalı olsa da “iki egemen devlet arasında olması gerektiği” konusunda bile toplumda bir ulusal görüş birlikteliğine varamıyoruz!. Çünkü ve aslında ne istediğimizi bilmiyoruz! Bu nedenle diyorum gelecekte de siyasi çözümle ilgili bir gelişme beklemiyorum.
***
VE GEÇEN HAFTADAN ARTA KALANLAR: Geçen hafta Meclis Genel Kurulunda 55 binin üzerinde iştirakçisi olan Sosyal Sigortalar Kurumunun İhtiyat Sandığı fonuyla ilgili “değişiklik” de görüşüldü..
Toplumumuzun işçiye yönelik “çok önemli” vurgulaması ile ifade edilmesi gereken bu kurumun “ihtiyat Sandığı fonuyla ilgili Değişiklik talebi” de görüşüldü..
“FON” deyip geçmeyin. Mesela CTP milletvekili Devrim Barçın’ın ifadesiyle on binlerce çalışanın parasal birikimlerinin toplandığı yer.. Ki devlet kademelerinde öylesi paraların yoğun olduğu yerlerden, kendimi bildim bileli pis ve istismara açık şaibeli kokular çıkar!
NE VAR Kİ devir değişti: Artık kimse kimseye bırakın para kaptırmayı, Osmanlı degarası bile koklatmıyor! Bunlara karşın:
***
BİLDİĞİMCE bizim gibi adalarda balıkçılık yapılır, turizm sektörü gelişir.. Varsa bir yerlerde beş on ağacı, kalmışsa üzerine inşa edilmedik konutları ile otelleri, eh, az biraz da tarımla iştigal edilir..
Eee, maşallahımız var! Biz tüm bunlara boş vermişiz dünyanın en netameli en zararlı en rizikolu ve en pahalı ticaretini yapıyoruz: “Uyuşturucu alıp uyuşturucu satıyoruz!”
Sanırsınız KKTC cenneti! Artık gün geçmiyor ki polis bültenlerinde şu veya bu yerde şu veya bu kişilerde bilmem neyin içinde şu kadar kilo esrar ele geçirildi haberleri yer almasın!
ŞAŞMAZ MISINIZ? Başınıza kurşun dökecek kadar! Fakat açtık mı her köşede bir üniversite? Paralarını söğüşlemek için Afrika’nın adı sanı işitilmemiş ve öteki üçüncü ülkelerden getirmiş miyiz yüzler binlerce öğrenciyi ülkeye! Salmış mıyız KKTC’nin dört bir yanına?
ÖTE YANDAN: Nedir bizim en büyük zafiyetimiz? “Denetim” adındaki “denetimsizlik” değil mi? Eee! KKTC’nin ne olmasını beklerdik? Kemriç yoksa Oksfort?
Ne olduğumuz ortada işte!