Türkiye’de gerçekleşen yüksek enflasyon oranından dolayı KKTC de Türkiye ile birlikte maalesef sefalet indeksinin ilk 10 ülkesi arasında yer almaktadır. Yüksek enflasyonun yaşandığı ülkelerde olduğu gibi, enflasyona karşı gelirlerin ve aktiflerin değerinin korunması için döviz kullanımı veya dövize endeksli muhasebe gibi konular gündeme gelir. Hatta fiyatlar gayri safi dolarizasyon diye adlandırdığımız döviz bazında ifade edilmeye başlanır.
KKTC’de de asgari ücreti döviz üzerinden değerlendiren Cambridge mezunu devlet büyüklerimiz ve dövize endeksli muhasebe sistemine geçelim diyen siyasi partiler olmuştur. Ancak bu yorumlara saygı duymak ve iyi niyetli olarak karşılamakla beraber çoğu zaman maksadını aşarak ekonomi bilimi ile ters düşebilmektedir. Bu yönde yapılan açıklamalar maalesef doğru zannedilen yanlışlardan ibarettir.
İçinde bulunduğumuz döneme özgü olarak doğru zannedilen en önemli yanlışlar şunlardır: 1)Döviz kullanımı ve dövize indeksi muhasebeye geçişle alım gücünün her zaman korunabileceğini iddia etmek ve 2)Çalışanların alım gücünü korumak için uygulanan Eşel Mobilin mutlak miktarlar üzerinde yapılmasını savunmak. Bu argümanlar maalesef ekonomik gerçeklerle pek örtüşmemektedir. Bu hususları aşağıdaki gibi detaylandırabiliriz:
Döviz Kullanımı Halen Olduğu Gibi Her Zaman Alım Gücünü Korumaz
Döviz yabancı parayı temsil ederken Döviz Kuru bir para biriminin başka bir para birimine göre değerini ifade etmektedir. Ancak, bir paranın alım gücü ve bundan dolayı ülkenin rekabet edebilirliği Reel Döviz Kuru ile anlaşılabilir. Reel Döviz Kuru enflasyon farklarını da hesaba katarak hesaplanan döviz kuru türüdür. Reel döviz kuru, nominal döviz kurlarının aksine alım gücü paritesine dayalı olarak hesaplandığı ve ekonomiler arası fiyat farklarını dikkate aldığı için gerçek ekonomik durumu ve ülkeler arası fiyat farklarını daha iyi yansıtabilir.
Reel döviz kuruna göre; denge kur yabancı para değerinin enflasyon farklılıkları kadar değişmesi ile sağlanabilir. Yani, TL iki ülke arasındaki enflasyon farklılığından daha fazla değer kaybederse KKTC’nin rekabet edebilirliği ve dolayısıyla yabancı paranın ülkemizdeki alım gücü artar. Eğer günümüzde olduğu gibi, TL enflasyon farklılıkları kadar değer kaybetmez ise TL değerlenmiş ve dövizin ülkemizdeki alım gücü düşmüş olur. Bunun sonucunda da daha pahalı hale gelen KKTC’den ticaret Güney’e kaymış olur ve Güneyden ülkemize alışverişe gelenlerin sayısı azalırken KKTC’den de Güneye geçişler ve harcamalar artar.
Özetle, günümüzde aşırı değerlenmiş kurla milletvekili maaşlarını dövize çevirirseniz olması gereken dan daha fazla döviz maaşınız varmış gibi yanıltıcı bir sonuca varırsınız. Reel döviz kuruna atıf yapmadan döviz bazında yapacağınız maaş mukayesesi ise ekonomik olmaktan ziyade siyasi nitelik taşıyacaktır. Zira, o dövizin ülkemizde yeterince alım gücü olmayacaktır. Hatırlanacağı gibi; sabit döviz kuru rejimi uygulanan dönemde devamlı artan enflasyon karşısında dolar bazında maaş alan DAÜ’lülerin alım gücü eridiği için eylem yapmışlardı. Günümüzde de piyasaya yapılan müdahalelerle TL’nin değer kaybı olması gerekenden az tutulmaktadır. Bu nedenle, özellikle maaşlardaki alım gücünü ifade etmede döviz standardına refere etmek fevkalade yanıltıcı bir sonuç verebilmektedir. Şöyle ki gerek milletvekili gerekse diğer kamu memurlarının alım gücünde reel bir artış olmamakta sadece enflasyon oranında nominal maaşları artmaktadır. Ancak, TL olması gerektiği kadar değer kaybetmediği için hesaplanırken döviz bazında maaşlar matematiksel olarak artmaktadır. Fakat, bu artış ülkemizde alım gücünde artış anlamına gelmemektedir.
Sonuç olarak, özellikle maaşların alım gücünü ölçmek için döviz değil, enflasyondan arınmış reel değerlere başvurmalıyız. Bundan dolayı, en savunmasız kesim olan çalışanların alım güçlerini korumak için maaşlarını dövize endekslemek yerine enflasyon oranında maaş artışını öngören Eşel Mobil dünyadaki en iyi sistemdir.
Eşel Mobilin Uygulanmasında Adalet Mutlak Eşitlikle Sağlanamaz
Eşel Mobil sistemiyle ilgili doğru zannedilen yanlış ise maaş artışlarında ortaya çıkan mutlak değerler arasındaki farkın adaletsizlik yarattığını savunmaktır. Eşel Mobil sisteminin temel felsefesi her çalışanın sahip olduğu alım gücünü korumaktır. Dolayısıyla, her çalışanın enflasyon oranı kadar kaybettiği alım gücü telafi edilmektedir. Bunun doğal sonucu yüksek maaş alanlar aynı oranda artış alırken matematiksel bir gerçek olarak daha fazla miktarda artış alacaklardır. Bu da göstermektedir ki, Eşel Mobile göre adalet mutlak eşitlikle değil oransal eşitlikle sağlanır. Eğer enflasyon oranında değil de eşit miktarlarda artış yaparsanız bazı kamu çalışanlarının alım gücünü arıtırken bazılarınınkini ise azaltır yanı fakirleştirirsiniz. Bu uygulama ise Eşel Mobil sisteminin temel felsefesine aykırılık teşkil edecektir.
Sonuç olarak; maaş artışları ile ilgili yapılan tartışmalardan anlaşılan ve açıkça ifade edilmekten çekinilen temel husus kamudaki maaş skalalarının adaletsiz olduğu yönündedir. Bu sebepten, Eşel Mobilin temel mantığını anlamsızca tartışmak yerine ilgili taraflar dürüst ve mert olarak kamudaki en yüksek ve en düşük maaşlar arasındaki oranı ve skalayı gündeme getirmeye cesaret etmeleri gerekmektedir.