Esefle yazıyorum, başaramadık, beceremedik

Abone Ol

Bu gün “bu ülkede ilk kez kendi yurdumuzu  kendimizin yöneteceği” o tarihi günü hatırlatarak başlamak istiyorum yazıma..                                            

Hem tarihi hem de bir ulus için “kadersel bir gündü..” İngiliz sömürge sultasından Rumun barbarlığa varan kıyımından sıyrılarak ak pak kendi özgürlük ve egemenliğimizin sahibi olurken sahibi olduğumuz  yurdumuza da özgür ve egemen bir Türk topluluğu olarak bayrağımızı diktiğimiz gün.. VE işte böylesi bir kutsal günde yazdığım ilk yazımda diyordum ki  “bugün dünyada ilk kez ve Türkiye dışındaki Kıbrıs adasında bir avuç Türk topluluğu,  kendi özgürlük ve bağımsızlık savaşımının sonucu olarak kendi devletinin de sahibi oluşunu  kutlamaktadır…     

Nitekim: BARIŞ HAREKÂTININ son günüydü…Kıbrıs Türk halkını ağlatırken güldüren, üzülürken sevindiren, kahrolurken var eden o kutsal gün. İlk kez kitaplarda okuyup işittiğimiz fakat zümrüdü anka kuşu gibi adı var  kendi yok o “özgürlük ve egemenliğe” kavuştuğumuz gün..                         

O kutsal günün akşamında gazeteye göndereceğim  yazımı bu duygularla yazıyor  ve ekliyordum: “Dünyada ilk kez Türklük dünyası içinde kendi özgürlük ve egemenliğine kavuşan Kıbrıs Türk halkı oluşumuzun gurur ve şerefini yaşıyoruz” diyordum..                             

VE EVET dünyada ilk kez bir küçücük Türk topluluğu henüz (Türk devletleri özgür ve egemen değillerken bile)  bu adada özgürlük ve egemenliğine kavuşuyordu.             

VE evet artık bu dünyada Türkiye’nin yanı sıra bir Türk devleti daha kuruluyor, ben de varım diyordu.

DÜŞÜNDÜKLERİMLE  yazdıklarım 1974’ün hemen ertesi günüydü. Artık adada özgür ve egemen bir Türk devleti olacağımıza yönelik iddiam ise zaten “Kıbrıs Türk Yönetimi” oluşumuzun yarattığı çağrışımdı. iki bölgeli iki toplumlu oluş içinde yeni “yönetimimiz” de her halde “devlet mertebesinde” olacaktı” diye düşündüydüm.. Nitekim ilerleyen günlerde iki bölgelilik kemikleşip oturdukça KKTC’nin ilanına kadar gelecek tarihi süreç de başladıydı ki bugün evet “Kuzey Kıbrıs Türk Devletiyiz…”     
AMA esefle yazayım: Hayır henüz değiliz! Çünkü bu ulusal ve tarihi siyasi kimlik “ad”dan ibaret değildi.. Kuzey’de anlı şanlı yapılanmasıyla oluşacak bir Türk devletinin vurgulanmasıydı.. 
    SONUÇ: 50 yıl sonra “evet devlet olduk ama hâlâ olamadık” dediğimize varıyor ama! Demek istediğimse “devlet” olduk ama “devletlu” olamadığımızdır gerçek olan!” 

   Kİ yıllar yılıdır  seçim üstüne seçim tazeliyoruz!  sanki dünyanın Sağ’ı Sol’u bizden soruluyormuş gibi karşı karşıya gelmiş horozlar gibi birbirimizi kakalayarak kanatarak yaralayarak, artık dünyada esamesi okunmayan “izimlere” inat kavga ediyoruz. Çok şey biliyor çok konuşuyoruz ama memleketin yönetimi söz konusu olduğunda sus pus kalıyoruz. 
    EN büyük marifetimiz Türkiye’ye sataşmak oluyor! Beğenmiyoruz! Ne Erdoğan’ı ne ötesi parti liderlerini.. Artık dünya siyasetinin mihveri durumuna gelmişliğine karşın dudak büküp “hadi canım sen de” diyoruz! Her ay cebimize giren parasına bile “teşekkür” etmiyoruz! Şunun şurasında bir avuçluk varlığımızla seksen milyonluk devasa ülkeye posta koyuyor, “ben olaydım şöyle yapardım” diyecek kadar da ince ayar vermenin lezzetini tatmaya çalışıyoruz!…
    FAKAT DÖNÜP DE BAKaMIYORUZ: “Ya sen nesin ki” diye sorgulamıyoruz! Ki artık bu ülkede araba kazalarından ölenlerle uyuşturucu ticaretlerinde rekorlar kırılıyor!
     Öte YANDAN: Uğruna kan dökerek sahibi olduğumuz topraklarımızı bile yabancı uyruklulara satabiliyoruz.                Vesselam  iyi değiliz! Ki memleketi turizm adı altında “uyuşturucu” ticaretinin payitahtı durumuna soktuk! Hapishanelerimiz doldular taşıyorlar ki gelin de bu memlekete “refah ve huzur” diyarı deyin! Mümkün mü? 
    NE VAR Kİ İNSAN VATANINI SEVER: Buna karşın yıllardır hâlâ Rumun karşısına bir ulusal görüş birliğinde saptadığımız çözüm modeli istemi ile çıkamadık.. Hâlâ “federasyoncular” “devletçiler” tartışmalarında Rum komşuya olası bir çözüm aşamasında nasıl bir çözüm modeli dayatacağımızın bile tartışmalarını yapıyoruz. Hani bunun ulusal birlikteliği? Hani KKTC’nin geleceklere yürüdüğü gerçeği? Soracağız, sormalısınız…    

KISACA TAKILDIĞIM: (MAĞUSA SORUNLAR KÜLLİYESİ  OLUYOR!)       

Geçen akşam memurların paydos saatine  denk gelen akşamın o alaca karanlığı da başlarken ana yollarda trafiğe yakalanmamak için nasılsa ayrıldığım bir klinikten ve de mahalle aralarından evime gitmeye çalışıyordum. 
    O ytolları zaten çok iyi biliyorum da işte bu kez ne “açıkgözlük yaradı işime ne de bilmişlik!”
    YILLARDIR “kanalizasyon” sorunundan çok çekmişliğindeki Mağusa, şimdi trafik nedeniyle tıkanan yollardan, akşam oldu mu yetersiz aydınlatmalardan dolayı zift gibi karanlıklardan, adım başı olagelen bir trafik kazası nedeniyle trafiğin tıkanmalarından kısaca ilkel, eksik, tehlikeli alt yapısı ve yer yer koca koca çukurları ile Mağusa tam bir fecaatı haykırıyor! İlkelliği, geri kalmışlığı, alt yapısını bile oluşturamadığını dolayısıyla  talihsizliğini çağırıyor! 
    VE OLMUYOR: Ne büyük umutlarla seçtiğimiz Belediye Başkanları ne Mağusa kaymakamlığı ne “polis” ve ötesi yetkili sorumlular Mağusa’nın alt yapısını hale yola sokamıyorlar! Koca kent kendi başına buyruk aldı yolunu giderken bize de söylenecek tek cümle kalıyor: “Durun bakalım ne olacak?” 

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }