Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, "Kıbrıs sorunundan gündelik hayatımızdaki sorunlara kadar çözüm için örgütlenmek şart" dedi.
Ersoy, Ada TV’de yayınlanan Günaydın Ada programına katılarak Nupelda Karabuğday’ın sorularını yanıtladı.
Ersoy, yaşlı bakımı, çocukların haklarını elde edebilmesi ve bakımları, kadın hakları ve onlara yönelik şiddetin önlenmesi, eşitsizliğin giderilmesi ve hayvan haklarının korunmasının, sosyal devletin temel görevlerinden olduğunu belirtti. Ersoy, içinde bulunduğumuz neo-liberal dönemde ise devletin kendine ait olan tüm sorumluluklarından geri çekilerek özelleştirme yoluna gittiğini söyledi. Bu sorumluluklardan geri çekilmesini Sosyal Hizmetler Dairesi’ne göstermiş olduğu özenden anlayabilirsiniz diyen Ersoy, temel problemin piyasalaştırma olduğuna vurgu yaptı.
Ersoy, yetişkin olmayan her bir bireyden devletin sorumlu olduğunu, vatandaş olsun olmasın eğitiminden, ne yediğine, istismara maruz kalıp kalmadığına kadar her şeyinden devletin sorumlu olduğunu söyledi. Devletin bu görevini de yerine getirmediğine dikkat çeken Ersoy, yaşlı bakım evleri gibi çocuk bakım evlerinin de kötü durumda olduğunu anlattı. Sosyal hizmetlere bütçe ayrılmadığını, Din İşleri Dairesine ise yılda dört beş kez ek ödeneklerle birlikte milyonların aktarıldığını söyledi. Hükümetlerin, çocuklara, yaşlılara, kadınlara, yoksul insanlara bütçe ayırmadığını belirten Ersoy, buradan sosyal devletten geri çekilme mantığını gözlemleyebiliriz dedi.
Bağımsızlık Yolu’nun önerilerine de değinen Ersoy, çocuk izlem merkezlerinin kurulması gerektiğini, Sosyal Hizmetler Dairesi’ne bütçe ve altyapı kazandırılması gerektiğini, kadına yönelik şiddeti önlemek için Alo 183 hattının güçlendirilmesi gerektiğini, kadın sığınma evleri ve şiddet önleme merkezlerinin kurulması gerektiğini savunduklarını belirtti. Ayrıca kamusal yaşlı bakım evleri kurulması önerilerinin de olduğunu söyleyen Ersoy, kamusal aşevleri kurulması gerektiğini de savunduklarını ekledi. Tüm bunların yapılmasına da tek engelin ideolojik engeller olduğunu vurguladı. Bağımsızlık Yolu’nun kamusal kreşler ve etüt merkezlerinin de kurulmasına önem verdiğini anlatan Ersoy, yoksul insanların çcuklarını özel kreşlere gönderebilme imkanının çoğunlukla olmadığını, bu insanların dinsel gericiliğin ve tarikatların hedefi haline getirildiğini ifade etti. Sadece şekilsel ve dinsel gericilikten şikayet etmekle yetinmeyip alternatifini üretmemiz gerektiğine vurgu yapan Ersoy, toplumu dönüştürmeye çalışan bu gerici odakların önüne geçebilmek ancak alternatifleri ortaya koyarak ve bunu savunarak başarılabilir dedi.
Ersoy, sendikasız çalıştırılmanın yasaklaması talebinin ve asgari ücret mücadelesinin genel olarak sınıfın çıkarlarına hizmet ettiği gibi aynı zamanda kadın özgürleşmesine de hizmet ettiğini düşündüklerini belirtti.
Ersoy, azınlıkta olan imtiyazlı grup çok fazla, tüketemeyeceği kadar birikime sahip olurken, geriye kalan insanlara ise şükretmesi salık veriliyor dedi. Dayanışmanın ise emekçi kesimin ahlaki değeri olduğuna vurgu yapan Ersoy, insanların bir araya gelip birlikte haklarını aradığı zaman hakkı olanı elde edebileceğini söyledi. İçinde bulunduğumuz problemleri, Kıbrıs sorunundan gündelik hayatımızdaki problemlere kadar, çözebilmemiz için örgütlenmemiz gerektiğine dikkat çeken Ersoy, bizimle ayni sıkıntıları yaşayanlarla bir araya gelip ortak bir program çerçevesinde hareket etmeden bu sıkıntıları aşmanın mümkün olamayacağını söyledi.
Pek çok sorunun kökeninde yatan serbest piyasa ve özelleştirme ekonomisine karşı kamucu ekonomiyi savunduklarını belirten Ersoy, eğitimde, sağlıkta, enerjide, üretimde, tarımda, ulaşımda ve sosyal hizmetlerde oluşacak kamuculuğun bizi bireysel zenginliğe değil toplumsal zenginliğe götüreceğini aktardı.
"Üniversiteler ticarethaneye döndü"
Nüfus politikasının altında sermayenin ihtiyaçları yatıyor diyen Ersoy, üniversitelerin ticarethaneye döndüğünü söyledi. Üniversiteleri zapturapt altına almak gerektiğini belirten Ersoy, getirdiği her öğrenciden de sorumlu tutulması gerektiğini anlattı. Kıbrıs’ın kuzeyinde iktidarın hükümet değil sermayedar olduğunu, sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenmiş bir düzeni yaşadığımızı belirtti. İnşaat şirketlerinin de üniversiteler gibi kontrol altına alınması gerektiğini vurgulayan Ersoy, inşaat şirketlerinin halkın barınma sorununu düşünmeden kara para aklamak ve kendi karlarını arttırmak için dağları deldiğini, en kötü şartlarda en ucuz iş gücünü çalıştırdığını söyledi. Sermayenin günübirlik karını maksimize etmek için şekillenen politikanın birkaç yılda bize nasıl bir yıkım getirdiğini gözlemlemekteyiz diyen Ersoy, sorunumuzun sermayenin serbesiyetliği olduğunu vurguladı.
Enflasyonun sebeplerinden en çok bilineninin TL’nin değer kaybetmesi olduğunu söyleyen Ersoy, diğer konuşulmayan sebeplerden bir tanesinin de enerji fiyatlarının sürekli artması olduğunu söyledi. Asgari ücret arttığında her şeye zam gelecek korkusunun başladığını, enflasyonun tek sebebinin bu artış olduğu düşünüldüğünü belirten Ersoy, asgari ücretin yılda ancak iki kere arttığını hatırlattı. Yaz aylarında 8 haftada 8 kez akaryakıt zammı yapıldığını anlatan Ersoy, cebimizi doğrudan etkileyecek, piyasada enflasyonun artmasına sebep olacak bu zammın etkisini kimsenin konuşmadığını söyledi. Ersoy, akaryakıt fiyatlarının doğrudan bütün üretim ve dağıtım maliyetlerini etkilediği için enflasyonist baskısının olduğunu ifade etti. Aksa ile sözleşmenin uzatılmasıyla neredeyse ayda bir elektriğe zam yapıldığını da söyleyen Ersoy, elektrik zammının da enflasyonist etkisinin olduğunu vurguladı.
Enflasyonist etkisi olan ancak konuşulmayan kar marjlarına da değinen Ersoy, kar marjlarının enflasyon beklentisiyle sürekli spekülatif bir şekilde arttırıldığını anlattı. Ekonomik kriz var denildiğini söyleyen Ersoy, aslında yaşadığımızın paylaşım şoku olduğunu söyledi. Tüm dünyada ve Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonominin büyüdüğünü ifade eden Ersoy, ekonomi büyürken sermayenin toplam gelirden aldığı pay artarken, emeğin toplam gelirden aldığı pay sürekli azalıyor, aradaki uçurum artıyor dedi.