26 Nisan “Bıçak Kemikte” ve 1 Mayıs eylemlerini değerlendiren Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri Umut Ersoy, iki eylemdeki ortak sorunun talep eksikliği olduğunu söyledi. Ersoy, Kuzey Kıbrıs Web TV'de Ahmet Kaptan'ın sorularını yanıtladı.
Ersoy, neyin değiştirilmesini istediğimize dair somut taleplerin eksik kaldığını belirterek, sadece somut taleplerin kitleleri bir araya getirebileceğini ifade etti. İnsanların sokakta birlikte haykırmaları için ortak hedef gerektiğinin altını çizen Ersoy, 26 Nisan’daki yürüyüşün konusunun “yolsuzluklar” olduğunu belirterek bu yolsuzlukların bir kaynağı olduğunu ve ortaya çıkmasını sağlayan sebepleri olduğunu ekledi.
Ersoy, üniversitelerin artık bir sektör haline geldiğini ifade ederek temel bir insan hakkı olan eğitimin, insanların bilgiyle donatılması için değil para kazanılması için gerekli ortamın hazırlandığını kaydetti. Üniversitelere, hibe, muafiyetler verildiğini ve üniversitelerin kurumlar vergisi de vermediğinin altını çizen Ersoy, ana hedef para kazanmak olduğu sürece yozlaşmanın sınırı olmayacağını söyledi.
Üniversitelere verilen teşviklerin kesilmesi gerektiğini belirten Ersoy, devletin halktan topladığı vergileri üniversitelere teşvik olarak verilmesinden vazgeçilmesi gerektiğini söyledi. Üniversitelerden kurumlar vergisi alınması gerektiğini vurgulayan Ersoy, böylece kaynağın da kurumayacağını ifade etti. Ersoy, birikmiş ve vergilendirilmemiş servetin tekrardan kamu kaynaklarına dönebilmesi için servet vergisinin uygulanması gerektiğine dikkat çekti.
1 Mayıs değerlendirmesinde ise Ersoy, 1 Mayıs’ı 1 Mayıs yapan şeyin somut talep olduğunu ifade ederek “barış, kardeşlik, sosyal adalet” gibi soyut sözler yerine sosyal sigorta yatırımları yapılmayan ve 10-12 saat çalışan özel sektör emekçileri ve daha birçok sorun için ortaya somut bir talep koyulması gerektiğini söyledi. Sokağa çıkan örgütlerin hangi somut talepte birleşeceğini tartışarak halkı çağırması gerektiğini ekledi.
Örgüt Değil Örgütlülük Eksiği Var
Kıbrıs’ın kuzeyinde örgüt değil örgütlülük eksikliği olduğuna dikkat çeken Ersoy, özel sektörde örgüt ve örgütlülük eksikliği olduğunu, kağıt üstünde ise örgütlü görünüp örgütle eş güdüm halinde davranmayan insanlar olduğunu belirtti. Ersoy, eleştiri olmadan ilerlemenin de olmayacağını aktararak tepkilerin meclisten çekilmek gibi ortadan kaybolma üzerine kurulu olduğunu söyledi. Hayattan çekilme pratiği yerine, orada bulunarak ve eş güdüm halinde davranmaktan kaçınılmaması gerektiğini kaydetti.
Asgari Ücret En Düşük Kamu Maaşına Eşitlensin
Bitmeyen, tükenmeyen bir asgari ücret tartışması olduğuna değinen Ersoy, sürekli asgari ücret ne olacak tartışmasının bir sorun olduğunu ifade etti. Bu yüzden Bağımsızlık Yolu olarak “asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlensin” talebini çözüm önerisi olarak sunduklarını söyledi. 2018 yılında yasa tasarısı hazırladıklarını ve Çalışma Bakanlığı’na “özel sektörde sendikasız çalıştırılmanın yasaklanması” yasa tasarısı ile beraber götürdüklerini ekledi. Ersoy, “Asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlensin” yasasıyla beraber asgari ücretlinin bile temsil edilmediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun lağvedileceğini ve asgari ücretin belli bir standarda bağlanacağını aktardı.
Kıbrıs’ın kuzeyinde 50’den fazla işçi çalıştıran patronların sendikasız işçi çalıştırılması yasaklansa özel sektörde çalışan insanların yüzde 35’inin sendikalaşacağını açıklayan Ersoy, 10 kişi ve üzeri işçi çalıştıran patronların sendikasız işçi çalıştırılması yasaklansa özel sektörde çalışan nüfusun yüzde ellisinin sendikalanmış olacağını ekledi. Ersoy, geriye kalan insanların 10 kişiden aşağı iş yerlerinde çalıştığına değinerek onların, iş yerlerinin yüzde 97’sini oluşturduğunu kaydetti. 22 bin küsurluk toplam iş yerinde sadece 287 iş yerinin toplam iş gücünün yüzde 35ini çalıştırdığını ve çok az bir patron sayısı olduğuna dikkat çekti.
Ersoy, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun karar üretmek üzerine değil asgari ücreti belirlememek adına çalışan bir komisyon olduğunu ifade ederek genellikle komisyondan hayat pahalılığının altında bir artış oranı çıktığına değindi. Bağımsızlık Yolu “asgari ücret tespit komisyonu lağvedilmeli ve asgari ücret en düşük kamu maaşına eşitlenip hayat pahalılığı oranında artış almalı” söylemini yükselttiği ilk zamandan beri hem muhalefetten hem de hükümetten asgari ücretliler de hayat pahalılığı oranında almalı şeklinde açıklamalar geldiğinden bahseden Ersoy, 2024 yılına özel kamu görevlilerinin 4 ayda bir hayat pahalılığı almasını içeren yasanın meclisten geçmesine ve yasayı asgari ücretlilerin eklenmemesini samimiyetsizliğin dik alası ve kamu emekçileriyle özel sektör emekçilerinin birbirine kırdırmanın yollarından bir tanesi olarak değerlendirdi. Mayıs sonuna karar almak için Asgari Ücret Tespit Komisyonunun tekrardan toplanacağını belirten Ersoy, komisyonun karar alıp alamayacağının belli olmadığını, bu durumun daha önce de yaşandığını ve bunun bir oyalama taktiği olduğunun altını çizdi. Ersoy, bu yüzden insanların temel geçimiyle ilgili olan olarak asgari ücretin, belirlenmesinin kimsenin insafına bırakılmadan belirli bir standarda bağlanması gerektiğini kaydetti. Böylece insanların nefes alabileceğini ifade eden Ersoy, esas yapısal çözümün giderleri kısmaktan geçtiğine dikkat çekti. Eğitimde, sağlıkta, elektrikte, hayvancılık ve tarım üstünden kurulacak bir kooperatifçilikle üretim aşamasında bu hizmetlerin getirilmesiyle ilgili maliyetlerin kısılması üstünden bir politika geliştirilmesi gerektiğini ekledi. Ersoy, bu alanlarda kar marjlarının sermayeye aktığını ve gelip geçen hükümetlerin hep sermayenin hizmetinde olduğu için yapılmadığını söyledi.
Emekçiler Birlik Olup Sermayenin Karşısına Çıkmalı
Çevresel koşullar nasıl hazırlanırsa insanların da o şekilde biçimleneceğini belirten Ersoy, kimsenin özü itibariyle yolsuzluğa meyilli olmadığını söyledi. Yaratılan koşullarla ahlaki yolsuzluğun meşru ve kabul edilebilir hale geldiğini ekledi. Ersoy, kimsenin dokunmağı, hesap vermediği ve temel motivasyon kaynağının para kazanmak olduğu zaman hayata ‘biz kendi meselemizi çözelim’ açısından yaklaşıldığında herkesin kendisiyle ilgili için çözümler ürettiğini anlattı. İçinde yaşadığımız ekonomik sistemin yasalarının zamanla bizi yolsuzluğa ittiğini, sistemin talana dayalı olduğunu ekledi. Ersoy, günü birlik geleceği düşünmeden, ne kadar kazanabilirim düşüncesini vur-kaç sermayesi olarak tanımlayarak, sermayenin temel refleksinin vur kaç üzerine kurulu olduğunu söyledi. Günü birlik karı maksimize etmek ve ondan sonra ne olursa olsun diyen bir yapı olduğunu, bu yapının içinde yolsuzlukların kaçınılmaz olduğundan bahsetti. Ersoy, burada verilecek temel mücadelenin emek ve sermaye arasında olduğuna dikkat çekerek bu konuda ezilen kesimin emekçiler olduğunu söyledi. Emeği ile geçinen insanların anca sermayeyi denetlemeye başladığı sürece bu yolsuzlukların atlatılabileceğini aktardı. Üniversitelerde sendika olsaydı, oradaki akademisyenlerin bir günde verilen sahte diplomaları kamuoyuna çok rahat yansıtacağını söyledi. Ersoy, güvencesiz koşullarda çalıştıkları herhangi bir şeye tepki verecek araca sahip olmadıklarını ve susmak zorunda kaldıklarına değindi. Ersoy, içerden bir denetim mekanizması kurulması gerektiğini vurgulayarak özel sektörde sendikalaşmayla emekçilerin sadece kendi haklarının savunmasından ibaret olmadığını aynı zamanda toplumun da haklarını savunarak toplumsal anlamda ileriye gidilmesiyle de ilgili olduğunu belirtti. Sendikanın olduğu yerde kayıt dışı işçi çalıştırmaya göz yumulamayacağını belirten Ersoy, patronların yüzsüzce davranmalarının sebebini emekten yana basınç görememeleri olduğunu vurgulayarak, devlet ve hükümetler tarafından basınç beklemek yerine ancak emekçilerin buna engel olabileceğini söyledi.
YENİ ÇALIŞMA İZİNLERİNİN ÇIKARILMASI ARTIK DURDURULSUN
Ersoy, istihdam edilmeyi bekleyen onlarca insan olduğunu belirterek ek mesai ödemeleri yerine kamuya personel istihdam edilebileceğini ve vardiyalı sisteme geçilebileceğinden bahsetti. Bağımsızlık Yolu olarak kamuya istihdam istediklerini ifade eden Ersoy, nüfus kontrolsüz bir şekilde arttığı için doktora, lise mezununa, öğretmene, gümrük memuruna ve kamuya atanacak personele daha fazla ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Ucuz iş gücü için yabancı uyruklu insan getirme politikasının yürütüldüğüne değinen Ersoy, eskiden çalışma izinli olarak Türkiye’den işçi getirildiğini şimdi ise 3. Dünya ülkelerinden getirilmeye başlandığını söyledi. Bu ülkelerden buraya gelen insanlarla bir sorun olmadığının altını çizen Ersoy, bu insanları buraya getiren şey ne sorusunu yönelterek sorunun cevabının tespit edilmesi gerektiğini cevabın ise sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacı olduğunu söyledi. Ersoy, yürütülen bu politikaysa Kıbrıs’ın kuzeyindeki işsizliğin görünmez kılınmaya çalışıldığından bahsederek bunun önünün kesilmesi gerektiğini söyledi. Belirli teknik alanlar dışında yeni çalışma izinlerinin artık çıkarılmaması gerektiğini ifade eden Ersoy, içerideki emeğin değerinin düşürüldüğünü aktardı. Ersoy, emekçiler birlik olup sermayenin karşısına hayatın tüm alanlarında çıkmadığı sürece dizginsizliğin toparlamak mümkün olmayacak dedi.
Asıl Hapse Girmesi Gereken Çalışma İznini Yenilemeyen Patronlardır
Üniversitelerin belirli taksit ücretini ödedikten sonra öğrencileri kayıt ettiğine değinen Ersoy, taksitini ödemeyen öğrencilerin kaçak durumuna düştüğünü ve kayıt dışı iş gücüne katıldığını söyledi. Ersoy, bu yüzden üniversitelerin getirdiği her öğrenciden sorumlu tutulması gerektiğini ifade etti. Cezaevinde bulunan 900 kişinin 300’ünün hükümsüz olarak orada tutulduğuna değinen Ersoy, 200’ünün ise çalışma izinleri yenilenmediği için içerde olduğundan bahsetti. Suçu işleyenin ve sorumluluğun çalışma iznini yenilemeyen patronda olduğunu açıklayan Ersoy, esas içeriye girmesi gerekenin patron olduğunu kaydetti. Ersoy, “900 kişiden 200 kişinin hükümsüz bir şekilde, çalışma izni patron tarafından yenilenmediği için içerde. Bunun bedelini gene kamu kaynaklardan halk ödüyor” dedi. Sermayenin dingizsizliği emeğin güçlendirilmesi aracılığıyla dengelenmediği sürece sorunların çözülemeyeceğinin altını çizdi.
Elektrik 250 KW’aya Kadar Her Konuta Ücretsiz Verilmeli
Ersoy, elektriği kesme yetkisinin El-Sen'de değil Kıb-Tek yönetiminde olduğunun belirterek Ercan Havalimanı’nı yaptıran ve 56 milyon TL borcu olan Emrullah Turanlı’nın borcunun taksitlendirilmesi ve 675 TL borcu olan vatandaşın elektriğinin kesilmesi çifte standardını, iki yüzlülük ve emek- sermaye arasındaki çelişki olarak değerlendirdi. Elektrik alt yapısı hazır değilken tehlike arz etmesine rağmen havaalanının açıldığını hatırlatan Ersoy, Emrullah Turan’lının borcunu ödemediğini, geçen süre boyunca ödemediği 59 milyon TL vergi borcu olduğunu ve 12 yıl boyunca defalarca borçlarının silindiğini açıkladı. Ersoy, sermaye sahibi bir kişi bu kadar imtiyaza sahip bir durumdayken 675 TL fatura borcunu ödeyemeyecek durumda olan vatandaşın ise ezilebilecek durumda olduğunu söyledi. Emek ve sermaye arasındaki çelişki noktasının bu olduğunu açıkladı.
Bağımsızlık Yolu’nun uzun yıllardır 250 KW’ta kadar elektriğin her konut başına ücretsiz verilmesi gerektiğini savunduklarına değinen Ersoy, elektrik ve enerjinin temel insan hakkı olduğunu hatırlattı. Ersoy, elektrik borcunun dondurma pratiğinin birçok otel ve kumarhanelere uygulandığından bahsederek, kumarhanelerin hanelerden daha düşük tarifede ücretlendirildiğine dikkat çekti. Kumarhane, otel ve üniversitelerin KW hesabının sabit olduğunu, ne kadar tüketirseler fiyatın aynı kaldığını ekledi.
Ersoy, iki yöntemden bahsederek, birincisinin üretim aşamasında maliyetlerin düşürülmesi, genel maliyeti de düşüreceğinden bahsederek, AKSA’nın sözleşmesi feshedilerek, Kıb-Tek’e yatırım yapılarak, güneş ve rüzgar enerjisine planlı bir geçiş yapılarak uzun ve orta vadede elektrik maliyetlerini aşağıya çekeceğine ve bizi rahatlatacağını söyledi. İkincisinin ise büyük sermayelerin tarifelerine yapılacak değişikler olduğunu, bedeli halka değil kıyak geçilen büyük sermayeye ödetmek olduğunu aktardı. Bu iki yöntemle de halkın rahatlayacağının altını çizen Ersoy, ortada bir tercih meselesi olduğunu hatırlattı. Rahatlamanın ancak emekçilerin kendi mücadelesiyle olacağını söyledi.
Somut Nüfus Politikalarına İhtiyacımız Var
İçinde bulunduğumuz cenderenin çıkış noktalarından birinin nüfus politikaları olduğundan bahseden Ersoy, Bağımsızlık Yolu’nun nüfus politikasını net bir şekilde ortaya koyduğunu söyledi. Ersoy, nüfus politikasının maddelerini sıralayarak öncelikle şeffaf bir nüfus sayımına ihtiyaç olduğunu söyledi. Bütün planlamaların demografik veriler üstünden yapılabileceğinden bahsetti. Ersoy, çağdaş bir vatandaşlık yasasına ihtiyaç olduğuna değinerek bu yasasının Bakanlar Kurulu’nun istisnai vatandaşlık verme yetkisinin olmadığı bir yasa olması gerektiğinin altını çizdi. Vatandaşlık alma kriterlerinin net bir şekilde belirlendiği bir yasa olmalı dedi. Ersoy, bu kriterlerin yıl, hukuk, kültür sınavı olduğunu açıklayarak, bütün bu kriterler karşılansa bile nüfus artış hızının üzerinde daha fazla vatandaş yapılamaması yönünde bir kota konması gerektiğini söyledi. Ersoy, vatandaş olmayan, zorla çalıştırılan şiddet gören ve pasaportuna el koyulan insanların insanca yaşayabileceği koşulların yaratılması gerektiğini, böylece nüfusu tekrardan kontrol edebileceğini kaydetti.