Sn. Erdoğan seçim sonrası “teşekkürler” listesine Azerbaycan ile KKTC’yi de dahil etmiş bugün ülkemizi ziyaret etmektedirler..
Konuyu irdelemeden önce biraz geriye giderek bilmeyenler için hatırlatayım: Şöyle: Bu adada “vakti zamanında” dediğimizce yani 1940’lar sonrasında, Kıbrıs Türk halkı “CHP”den dolayısıyla İsmet İnönü’den başka sonrasında oluşan hiçbir siyasi partiye yakınlık yada sempati duymamıştı..
Mesela TC’deki Menderes’li, Celal Bayar’lı Demokrat Partili dönemlerde bile “Atatürk’ün arkadaşı bildiğimiz İsmet İnönü”ye yönelik sempatimiz hep sürüvermişti..
Dolayısıyla o dönemlerde ve daha sonraları Kıbrıs Türk toplum bünyesinde oluşan “siyasi partilerle, dernek, kulüp” gibi kuruluşların tüzükleri de CHP’ye ait olanlarından devşirilerek oluşturulurdu.
MESELA bildiğim kadarıyla Mağusa Türk Gücü Spor Kulübünün tüzüğünün sosyal işler bölümü de CHP ye yakın kulüplerden yararlanılarak hazırlandıydı.. (Ha sen nerden biliyorsun diye soracak olursanız hazırlayan amcam Hasan İskeleli (Korudağ’dı) da ondan derim…
Ki o yıllarda İngiliz sömürge döneminde siyasi parti kurmak yasak olduğu için “kulüpler” önlerine “spor kulüpleri” ibaresini koyarak kurulurlar fakat her türlü toplumsal etkinliğin de merkezleri olurlardı.. Tutun ki Lefkoşa’da Çetinkaya gibi..
Kİ günü geldiğinde o örgütlenmelerden “siyasi partiler” oluştuydu.. ***
SN. ERDOĞAN’IN ZİYARETİNE GELİNCE: Yarın tabi daha iyi anlatabileceğiz ama önce itiraf edelim:
BU Adada Kıbrıs Türk halkı olarak Erdoğanlı AK Parti iktidarı döneminde gördüğümüz ilgi ile yardımlar, öncesine göre çok daha fazla, çok daha planlı programlı ve “yatırımlar yönünden çok daha ciddiyetle oluşturulan ve hep ileriye yönelik faydaları gözetilerek hazırlanmışlardır.
Eğer Son yıllarda Kuzey’de az biraz ayağa kalkmışsa bunda AK Parti iktidarları ile KKTC’de görevli “memurlarının” büyük payı vardır..
NİTEKİM dünya ülkelerini ve Türkiye’yi bile sallayan ekonomik bunalımlar karşısındaki çaresiz şaşkınlıklarımıza karşın eğer bu adada bugüne kadar direnip dayanıyorsak bunu Türkiye dolayısıyla AKP sayesine kazandığımız sosyo ekonomik yapılanmamızın borçluyuz.
***
SADEDE GELİYORUM: Tabi artık içtiğimiz su gibi bildiğimizce mesela Sn. Erdoğan KKTC’nin yetkili ve sorumlu makamlarına bir vesile ile “ne istiyorsunuz” diye soracak olsa, alnı şakkına “parrra” cevabı yapıştırırız!
PEKİ ya sonra? Erdoğan önce etrafı şöyle bir kolaçan eder, sağa sola yukarı aşağı bakar ve kendine özgü babacan gülüşüyle cevap verir: “Maşallah ama hiç de paraya ihtiyacınız vardır gibi görünmüyorsunuz!”
PEKİ vaki olsa ne cevap veririz bu bu iğneleyici cevaba? Şöyle mi:
“Efendim gördüğünüz gibi değiliz… Dışı sizi sevindirir ama içi bizi yakar! Çünkü bu ülkede bazı insanlar, bazı kesimler, bazı işletmeler bazı şirketler bazı bankalar falan… Gelişip palazlanıp hatta uçarlarken; tabandaki “halkın” hâlâ iki yakası bir yere gelmedi..”
***
PEKİ NASILIZ? İşte yıllardır cevap veremediğimiz soru budur çünkü biz öncelikle “ganimeti” ekonomi yapan bir toplumuz?
Denecek ki hâlâ bitmedi mi bu “ganimet” hikâyeleri? Bu adada “Rum ile mülkler konusunda mahsuplaşmadan” sorun bitmez!
Kİ yeri geldi yazayım: Maraş’ı kırk yıl “çözüm aşamasında Rum’a karşı siyasi koz olarak kullanacağız” diyerek kapalı tuttuk…
Ancak tam da beklenen yeni müzakereler olasılığında bu kozumuzu “Maraş bizimdir” diyerek (neyse ki sadece bir mahallesini ve bazı plajlarını) halkın kullanımına açtık ki söz konusu o yol boyunca bir aşağa bir yukarı volta atarak “beribado” yapıyoruz!
PEKİ neydi amacımız? Maraş’ı yutmak mı? Hem de olası çözüm aşamasında “iade edeceğiz” diyerek kırk yıl kapalı tuttuktan sonra!
***
Bu VE BENZERİ politikalarımız nedeniyle soralım ama:
BİZ siyasi ve ekonomik yönden bu adada nasıl bir çözüm gözlüyoruz? Ki Sn. Tatar’ın Cumhurbaşkanlığı görevine gelmesi ile siyasi ivmemiz neredeyse çeperini kırıp dökecek kadar genişledi!
Hatta üst kademe müzakere masasını bile sürekli ötelettirecek yeni bir “Kuzey Kıbrıs ekonomik atılımları ve yatırımları” gibilerinden “planlar projeler” laflamaları başladı..
Kİ bunlar için bu kez de yine kullanılması tasarlanan sermaye hâlâ Rum’un nasılsa yasaklar nedeniyle elde kalmış arazileridir! Yada sahillerde asla iskâna açılmaması gereken turistik otellerdir. Ekilip biçilecek topraklardır… Kısaca Kuzey’deki mülküdür..
***
OYSA aradan yıllar geçmektedir ama bu adada Kuzey’le Güney arasında ne kaçınılmaz olan “mülkler sorunu” gündeme gelmekte ne de mülkler üzerinden çözüme gidecek siyaset yolları açılmaktadır!
ŞÖYLE ki iki toplumu birbirine yakınlaştıran Kuzey ve Güney kapılarında bile hâlâ istikrar sağlanmadı..
YANİ Kıbrıs siyasi sorunu “mangos” oldu! Şu son dönemlerde ise hem bölgemizde hem Türkiye’de gelişen yeni ve türlü çeşitli dünyasal siyasetlerin de etkisiyle üstelik artık sorun gündemin alt sıralarındadır.
***
VESSELAM! Bugün Sn. Erdoğan ziyaretimize geldi.. Açık seçik TL’nin dolar karşısında sürekli değer kaybettiğini de söyleyeceğiz.. Dolayısıyla bırakın kendilerine yatırımlardan söz etmeyi, artık günlük alışverişlerimizi bile yapamayacak duruma geldiğimiz de söylenecektir…
NE yapılması gerektiği ile alınacak tedbirlerin neler olması gerektiği de.. Temennimiz bu adada en azından kalıcı çözüme kadar boğulmadan, kendimizi su üzerinde tutacak çarelerin üretilmesidir. İnşallah diyoruz!