Bilindiği gibi; bugünlerde ebeveynlerin en büyük telaşı okulların açılış hazırlığı ve çocukların okullara ulaştırılmasıdır.
Geçtiğimiz hafta ben de lise sona başlayan kızımı Gazimağusa’da geçen yıl hizmete giren okuldan almaya gittim.
Okul gerisinde kalan alan konteyner sınıflarla doldurulmuş, park alanı olması gerek ön kısmında ise inşaat devam etmekte idi. Dolaysıyla, oraya gelen araçlar büyük bir keşmekeş ve işkence sonrasında ayrılmak zorunda kalıyorlardı.
Her yıl aynı manzaralar ile karşılaştığımız için kanıksamış ve nerede ise kader olarak kabul etmiş durumdayız.
Bu mahfuz kaderimizin temel sorumluları olarak ilk anda gelmiş geçmiş eğitim bakanları aklımıza gelebilir. Ancak KKTC’de çökmüş devlet rejimi dikkate alındığında; belki de en günahsız ve suçsuz olanlar Eğitim Bakanlarıdır.
Devlet kaynakları ile bir okulda tamirat yapmak için Eğitim Bakanı’nın talebi gerekli ancak son derece yetersiz bir girişimdir.
Eğitim Bakanı’nın talebi sonrası Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı’nda projelendirme süreci, akabinde Maliye Bakanlığı’nda bütçe blokesi, sonrasında Merkezi İhale Komisyonu’nda ihale süreci ve en son aşamada ihale bedeli ile artan döviz karşısında proje maliyetinin karşılanması durumunda tamirat gerçekleşebilmektedir.
Elbette bir tamiratın gerçekleşmesindeki aşamalardaki bürokrasi ile teknik ve personel eksiklikleri süreci incir ipi gibi uzatmakta ve okullar haziranda kapanmasına karşın eylülde açılırken tamiratlar ya sürmekte ya da halen başlamamaktadır.
Eğitim Bakanı’nın kontrolü dışındaki bürokrasi adı verilen ızdırap sürecini bir tarafa bırakırsak Bakan’ın kendi inisiyatifi ile özel işletmelerle protokol imzalayarak okul yaptırması ve devlete hibe edilmesi hem Bakan’ı hem de hayırsever iş insanlarını ayakta alkışlamayı gerektiren bir husustur.
Devletine ve milletine karşı Bakan’ın ve hayırsever iş insanlarının bu kadirşinas tavrı sadece kuru eleştiriyi marifet sayanlara adeta ibretliktir.
Gelelim günümüz itibarıyla devletin çürümüş ve vatandaşına ezgi çektiren haline…
Yukarıda da bahsedildiği gibi okuldaki tamiratları zamanında yaptırmaya imkân vermeyen tıkanmış bürokrasi, liyakati ortadan kaldıran yapı, vatandaş odaklı bir devletten uzak halen daha hastanede ve devlet dairelerinde vatandaşa eziyet çektiren gerçeği ve adli açılışta Yüksek İdare Mahkemesi Başkanı ve Başsavcı’nın açıkladığı gibi usulsüzlüğün ve kuralsızlığın kol gezdiği devlet rejimi ile KKTC’nin kurtuluşu için artık dönüşüm kaçınılmazdır.
Mevcut patronaj sistemi ve tembihli demokrasi ile pısırıklaşan, dirayetsiz ve basiretsiz hale getirilen liderliklerin KKTC’de gerekli dönüşümü gerçekleştirmesine artık imkân ve ihtimal bulunmamaktadır.
KKTC’de durum böyle iken devlette hantallığı ve saçma bürokrasiyi ortadan kaldırmak, vesayet rejimini etkisizleştirmek, devleti vatandaşın hizmetkârı yapmak ve vatandaşa meydan okuyana haddini bildirmek için her türlü riski alan ve bedel ödeyen Sayın Recep Tayip Erdoğan gibi bir lidere bizim de mi ihtiyacımız var? diye sormak istiyorum.