Duayen Tiyatro Sanatçısı Yaşar Ersoy, Türkiye’de meydana gelen deprem felaketinin ardından sosyal medya hesabından açıklamada bulundu. Açıklamasında “devletin denetlemediği, göz yumduğu katil binalarda insanların can verdiğini” vurgulayan Ersoy, gerçek gazetecilerin ve yurttaş haberciliği yapan duyarlı insanların; en çok “Devlet nerede?” sorusunu sorduğunu belirtti. Ersoy, paylaşımını “Devlet nerede?” başlığıyla yayımladı. Ersoy’un açıklaması şu şekilde: “Devlet nerede?” Adıyaman İsias Otel enkazında, canımız, yüreğimiz, aklımız... Oradaki canlarımızda. Gaziantep Konsolosu Fatma Demirel’in “Bu inşaatın yapımında büyük sıkıntılar var, bu kadar ağır bir deprem olmasaydı bile, yerle bir olabilecek bir binaydı” dediği otele, sorgusuz sualsiz yerleştirilen çocuklarımızdan ve insanlarımızdan gelecek acı ya da sevinçli haberi bekliyoruz toplumca… Ama maalesef kahredici acı haberler gelmeye başladı, rant elde etmek için inşa edilen ve çocuklarımıza, insanlarımıza mezar olan otel enkazından! Elbette gelen acı ve kahredici haberler sadece İsias Otel enkazından değil... 10 ilden, yüzlerce ilçeden ve binlerce köyden, on binlerce insandan yankılanıyor, acı ve kahredici haberler! Ama doğal olarak toplumca, yüreğimiz de, aklımız da, gözümüz de, kulağımız da katil İsias Otel enkazında... 18 saat gecikmeyle kurtarılmaya çalışılan canlarımızda!.. Daha çok para kazanmak için, rant için izinsiz, kaçak yapılan katil binalarda, ama devletin denetlemediği, göz yumduğu katil binalarda can veriyor insanlarımız!... Daha doğrusu katil, o binaları yapanlar ve denetlemeyenlerdir aslında! Onlarca bilim insanı haykırıyor bu acı gerçeği!.. Ama devleti yönetenler, siyaset yapmayın diye suçluyorlar bilim insanlarını ve gerçek haber yapan gazetecileri!.. Yandaş basın ise acı gerçeği, manipüle ederek verir medya organlarında!.. Tıpkı KKTC Cumhurbaşkanı danışmanının ilk gün; “Her şey kontrol altında merak etmeyin”, “Devletimiz çocuklara ulaştı”, “bazı çocuklar kurtarıldı” diyerek yalan söylediği gibi... Üst Yönetim ne yaparsa, ya da orada ne varsa Alt Yönetimde de olacak misali... Ama acı gerçek, can yakarak ulaşıyor sadece Kuzey Kıbrıs’a değil, Türkiye’ye ve tüm dünyaya!.. Ve acı, öfke, isyan içinde deprem bölgesinde en çok sorulan soru: “Devlet Nerede?” oluyor!.. Yıkılan beton şehirlerde, her geçen dakika ölü sayısı artarken, çığlık çığlığa en çok yankılanan soru: “Devlet Nerede?” Göçük altında acı içinde kurtarılmayı bekleyenlerin; göçük altında kalanları can havliyle, elleriyle, tırnaklarıyla kurtarmaya çalışanların; sokaklarda battaniyeye sarılı ölülerinin başında gözyaşları içinde bekleyenlerin; göçük altında kalan insanlardan gelecek sesi duymayı umut edenlerin; “canlı ses var mı” diye enkazların üstünden umutla seslenenlerin; devletin geç müdahalesi, umutları azaltırken her şeye rağmen umutla bekleyenlerin; deprem bölgesinde soğukla, karla, yağmurla mücadele edenlerin; aç çocukların; ekmek, su, tuvalet bulamayanların; birbirleriyle iletişim kuramayanların ve haberleşemeyenlerin; yardım etmek amacıyla bölgeye koşanların; yıkılan betonların arasında ete kemiğe bürünmüş çırpınan çaresizliğin; aç susuz bir şekilde zamanla yarışarak can kurtarmaya çalışanların; binlerce köyden imdat çığlıkları atanların; ve günler saatler geçerken, geç kalan devlete feryat figan yardım çağrısı yapanların; can pazarında yaşama tutunmaya çalışanların ve daha bin bir acıyı haber yapmaya ve kamuoyuna duyurmaya çalışan yandaş değil, gerçek gazetecilerin ve yurttaş haberciliği yapan duyarlı insanların; en çok sorduğu soru: “Devlet Nerede?” Ve ben de kahredici acı, öfke ve isyan içinde soruyorum aynı soruyu: “Devlet Nerede?” -Devlet, bin yüz odalı sarayında!.. -Devlet, yürütmesi, yasaması, yargısı, polisi, askeri ve tüm kurumları ile bin yüz odalı sarayındaki tek adamın iki dudağı arasında!.. -Ve böylece Devlet, rantçılarla kol kola bir beton imparatorluğu oluşturdu!.. -Devlet, bu beton imparatorluğunda, insan odaklı bilim ve akıl yoluyla değil, rant yolunda, daha çok para kazanma yolunda yürüdü!.. Bu nedenle on binlerce insanı betona gömdü!.. -2023’de Aya gideceğini söyleyen Devlet, Hatay’a, Adıyaman’a, G. Antep’e, Osmaniye’ye, K. Maraşa, Malatya’ya, Kilis’e, Adana’ya, Diyarbakır’a gidemedi!.. Ve insanlar göçük altında can verdi!.. -Devlet, geç kaldığı yardım ve kurtarma çalışmaları sonucu yurttaşlarının cansız bedenlerinin enkazda çıkarılmasını üzülerek bildirmekle yetindi!.. Onu da imajı sarsılmasın diye, gerçek sayıları saklayarak yaptı!.. -Devlet, bilim insanlarının hazırladığı ve depremle ilgili uyarılar yaptığı raporları çöpe attı ve yandaş hırsız müteahhitlerle, yurttaşlarına ev niyetine mezar hazırladı!.. -Devlet, “Hatay’a hava alanı yapılmaz, çünkü bataklık üstünde, zemin uygun değil” diyen bilim insanlarını, terörist ilan etti!.. -Rant peşinde koşan Beton İmparatorluğu müteahhitlerinin inşa ettikleri devlet binaları, depremde ilk yıkılan binalar oldu... Hastaneler, valilik konakları, hatta AFAD binası yerle bir oldu!.. -Devlet, daha göçük altında kurtarılmayı umutla bekleyenler için, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın talimatıyla “Sela” okuttu!.. -Devlet, depremde hayatını kaybeden insanların cesetlerini sokaklardan kaldırıp, dini vecibelerine göre toprağa verilmesini sağlayamadı!.. Ama selalarını okuttu!.. -Devlet, deprem coğrafyası olan ülkede Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı’nın (AFAD) yani can kurtaracak olan kurumun bütçesini 2,5 milyar TL, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesini yani yurttaşlar öldükten sonra “Sela” okutması için 36 milyar TL ayırdı... Böylece Devlet, yurttaşlarının ölüsüne daha çok önem verdiğini ispatladı!.. -Devlet AFAD’ın başına ilâhiyat mezunu birini atadı!.. -Devlet, Kızılay’ın kadrolarını yandaş akrabalarla doldurdu!.. -Deprem coğrafyasının Devleti, yurttaşlarından deprem vergisi topladı, ama başka işlerde kullandı, bunun da hesabını vermedi!.. -Devlet, yandaş müteahhitlerle iş birliği yaptı, ülkedeki binaların % 60’ını kaçak, izinsiz, kâğıttan binalar yapılmasına fırsat yarattı ve bundan da siyasi ve parasal kazanç sağladı!.. Bunu söyleyen bilim insanlarını ve gerçek gazetecileri de tutuklattı!.. -Devlet, kaçak, izinsiz yapılan bu binalara daha sonra imar afları çıkardı ve insanların beton altında can vermelerine neden oldu!.. Ama Devlet, hem siyasi hem parasal kazanç sağlamayı sürdürdü!.. -Devlet, inanç sömürüsü yaparak, yoksulluğu, depremi kader ilan etti ve yurttaşlarına “Olanlar oldu... Kader” diyerek, sabırlı olmalarını buyurdu!.. -Devlet, “hamdolsun afet bölgesinde bir sorunumuz yok, hepsinin üstünden geldik” derken, depremzedelerden acı acı feryatlar yükselirken, Devletin söylediklerinin yalan olduğu ortaya çıktı!.. -Devlet, deprem bölgesine yaptığı ziyarette, eleştirenlere, şikâyet edenlere; “Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız, sosyal kaos çıkarmaya çalışanları belirleyip gerekli işlemleri yapacağız” diyerek, acı çeken insanları tehdit etti, korkuttu ve susturmaya çalıştı!.. -Devlet, 7 gün yas ilan edip bayrakları yarıya indirdi, okulları tatil etti, ama kapitalizmin çarkları işledi ve ancak felâketin üçüncü gününde İstanbul Borsası çalışmalarını durdurdu!.. -Bu üç günde ise, İstanbul Borsası’nda, Devletle işbirliği yapan betonun patronlarının milyarları vurduğunu, vicdan sahibi yurtsever ekonomistler açıkladı. -Diğer taraftan hayatlar enkaz altında kalırken, Devlet, geç kalmış yetersiz yardımlarıyla, felâket bölgesini “rahatlattıklarını” söyleyecek kadar pişkinlik gösterdi!.. -Yandaş katil müteahhitlere milyarları kazandıran Devlet, evlerini, hatıralarını, geleceğini ve canlarını kaybeden depremzede ailelerine, yalnızca 10 bin TL yardım müjdesi verdi!.. -Devlet, depremzedelerin feryatlarının, yardım çağrılarının, eleştirilerinin duyulmaması için, arama ve kurtarma çalışmalarında çok önemli olan internet iletişimini kısıtladı!.. Hem de bunun bir cinayet olacağını hiç umursamadan!.. -Radyo Televizyon Üst Kurulu, Devletin yalanları ortaya çıkmasın ve imajı sarsılmasın diye, deprem bölgesindeki feryatların, acılarının, eleştirilerin duyulmaması için; “Provakatif ve moral bozucu yayın yapılmaması” gerekçesiyle yayın kısıtlaması getirdi!.. -Devlet, kaçak, izinsiz, hırsızlıkla inşaat yapan ve bu nedenle yıkılan binaların müteahhitlerinin, yurt dışına kaçmalarına göz yumdu, yummaya devam etti!.. -Devlet, düşman ilan ettiği, “bir gece ansızın gelirim” diye tehdit ettiği, “bizi kıskanıyorlar” dediği devletlerin yardımını koordine edemedi! -Devlet, hak arayan insanları copladı, biber gazı ile zehirledi, göz altına aldı!.. -Devlet, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullananları hapse attı!.. -Devlet, tüm ülkeyi bir ceza evine dönüştürdü!.. -Devlet, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaptı! -Devlet, kendisi şatafat, gösteriş ve zenginlik içinde saraylarda yaşarken, yurttaşlarının büyük çoğunluğunu açlık sınırının altında yaşattı!.. -Devletin, sarayı var, uçak filosu var, koruma ordusu var, sadece Sarayının 6 milyar 637 milyon bütçesi var, itibarı var, ama yurttaşın yiyecek ekmeği, barınacak yeri hatta kıçında donu yok!.. -O nedenle deprem bölgesinde en çok acı feryatlarla öfke ve isyanla yankılanan; “DEVLET NEREDE?” sorusu oldu. Ama bu “Devlet”i zor zamanında yanında bulamayan halk, dua ya da beddua etmenin, Allah kurtarsın demenin dışında hesap sormalı! Sormalı ki, kendine hizmet edecek, kendini insanca yaşatabilecek bir “Devlet”e sahip olabilsin! Çünkü mevcut devlet emekçi halktan yana bir devlet değildir. Sermayeden yana kapitalist İslamo faşist bir devlettir. Emekçiler kendi devletini kurmadıkları takdirde “bu da gelir bu da geçer” ve aynı belâlar tekrar tekrar yaşanır! Gelelim o “Devlet”in Alt Yönetimine... Alt Yönetim, örnek aldığı Üst Yönetimi gibi imar yasaları ile oynayarak Kuzey Kıbrıs’ı betonlaştırmakta... Girne’yi yaşanmaz hale getirdikten sonra İskele’yi de betona boğmakta... Hatta şu yaşadığımız acı günlerde Hükümet, “İmar Yasası”nda değişiklik yapmak amacıyla Meclise yasa gönderdi. Bu yasada, KTMMOB’nin vizesi kaldırılarak, izinsiz yapılaşmaya yol açmaktadır. Ayrıca, Alt Yönetimin Dışişleri Bakanlığı, Güney Kıbrıs’tan Türkiye depremzedeleri için organize edilen yardımlara izin vermeyerek, en insancıl konularda bile kötünün kötüsü bir faşizm sergilemektedir! Kısaca Alt Yönetim, Üst Yönetimin yolundan giderek bu topluma her türlü kötülük yapmaktadır. Ama hesap sormak yerine, herkesin dilinde “Allah sabırlar versin”, "Allah beterinden korusun" cümlesi pelesenk olarak dolaşmaktadır! Ne yazık ki!..