Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zehra Güçhan Topcu 21 Mart Dünya Down Sendromlular Günü nedeniyle açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Topcu yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Down sendromu (DS), 23 kromozom çiftinin 21. çiftindeki fazladan bir kromozom bulunması sebebiyle oluşan genetik bir farklılıktır. Buna göre bireyin 46 kromozom ile değil 47 kromozomlu olarak dünyaya gelmesidir. Bunun bir hastalık olmadığı, ilerleyici bir durum göstermediği ve ölüme sebep olmadığı bilinmelidir. Nedenleri henüz bilinmese de anne yaşının ileri olması, önceki çocukta DS öyküsü gibi faktörler görülme oranını artırmaktadır. Yapılan araştırmalar hamilelik öncesi sigara kullanımı, ilaç kullanımı veya vitamin eksikliği ile ilgili kesin sonuçlar vermemektedir. DS, genel olarak yeni doğanlarda 1/700-1/1000 arasında görülmektedir. Buna karşın KKTC’de görülme sıklığına yönelik bir çalışma bulunmamaktadır. Hamilelikteki tarama yöntemleri geliştikçe sıklığının azaldığını ama bunun kültür, inanç vb. sebeplerle hamileliğin devam ettirilebildiği unutulmamalıdır. DS’li çocuklarla ilgili farkındalık ne kadar artırılırsa onların yaşama katılmasına o kadar destek olunur. Katılımları arttıkça yaşam kaliteleri de artar. DS’li bireylerle ilgili en temel hedef onları topluma kazandırmaktır.” “DS’li bireylerde hem işlevsel hem yapısal çeşitli farklılık ve/veya bozukluklar görülmektedir. DS’li bireylerde avuç içinde tek çizgi olması, birinci ve ikinci ayak parmakları arasında büyük boşluk, küçük ayaklar ve eller, küçük ağız ve burun boşlukları, basık burun, çekik göz gibi karakteristik yüz hatları vardır. Tüm DS’li bireylerin kas tonusu düşüktür ve bu da vücutlarının yumuşak olmasına, kas zayıflığına, eklemlerde hipermobiliteye ve bağ dokuda gevşekliğe sebep olmaktadır. Tüm bunlar ise hareket gelişimlerinde gecikmeye, denge ve koordinasyon bozuklukları ile birliktelik gösterebilmektedir. Ayrıca çoğu DS’li bireyde hafif-orta derece obezite ve mental retardasyon gibi bozukluklar da görülmektedir. Diğer sağlık sorunları olarak kalp problemi, işitme ve görme sorunları, tiroid rahatsızlıkları, solunum problemleri, mide ve bağırsak hastalıkları da DS’li bireylerde görülebilir. Şunu unutmamak gerekir ki bazı DS’li bireylerde bu bahsedilen tıbbi problemlerin hiçbirine rastlanmazken, bazısında birkaçına, bazısında ise büyük oranına rastlanabilir.” Down Sendromlu çocukların ihtiyaçları diğer çocukların ihtiyaçlarından farklı değildir. Çevrelerini keşfetmek, oynamak, öğrenmek, gülmek isterler. Bunları yaparken yaşlarından beklentileri karşılayabilmek ve yaşıtları ile zaman geçirebilmeleri için fizyoterapistler, özel eğitim öğretmenleri ve iş-uğraşı terapistleri gibi sağlık profesyonellerinin desteğine ihtiyaç vardır. DS’li birey ile fizyoterapist ne kadar erken karşılaşırsa başarı o kadar artmaktadır. Buna göre bebeklik döneminden itibaren erken müdahale çok önemlidir. Özellikle tonus düşüklüğünün sonuçları düşünüldüğünde bebeklik döneminden itibaren fizyoterapistlerin yapacağı ve aileye öğreteceği bebek masajı daha da önem kazanmaktadır. Ayrıca hareket gelişimini destekleyici yöntemler de erken müdahalenin önemli bir parçasıdır. Fizyoterapistlerin DS için kaba motor gelişimlerini hızlandırma, el becerilerini geliştirme, denge ve koordinasyon problemlerinin önlenmesi/giderilmesi ve solunum performanslarını artırma olarak başlıca dört alanda önemli rolleri vardır. Bu amaçla öncelikle detaylı bir değerlendirme yaparak var olan problemler tespit edilir, ailenin ve DS’li bireylerin beklentileri tartışılır ve bunların doğrultusunda fizyoterapi ve rehabilitasyon programının içeriği planlanır.”