Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’ndeki yolsuzlukları ve mahkemedeki gelişmeleri değerlendiren iki kişinin konuşmasına tanık oldum.
Birisi gazetede okuduğu habere bakarak; “Yahu sana bir iş yerini emanet etmişler, nasıl orasının parasını çalarsın, hiç yakıştıramadım?” dedi.
Diğeri de “Haklısın, bir de bu kişiler devletin önemli makamlarımda yer aldı. Kim bilir oralarda neler yaptılar?” diye bir değerlendirmede bulundu.
Şu anda mesele mahkeme aşamasında, soruşturma sürüyor ve bu kişiler halen zanlı.
O nedenle çok bir şey söylemek istemiyorum ama yukarıda konuşmasını verdiğim bu iki kişi gibi düşünüyor birçok kişi.
Mahkeme haberlerine baktığınız zaman bir süreden beridir bu tür olaylarda artış var.
Yani çalıştığı iş yerinden para çalmak, paraları yolsuzlukla hesabına yatırmak, sahte belgeyle işyerinden para aşırmak gibi meseleler görüyoruz.
Hatta çok değil birkaç ay önce başka bir üniversitenin rektörü, üniversiteden para çaldığı gerekçesiyle tutuklanmış, mahkemeye çıkarılmıştı.
Ülkede büyük bir bozulma olduğu aşikâr…
Market, mağaza çalışanlarının küçük şeyler çalması da suçtur.
Bebeği için mama, süt, bez çalan kişilerin artış gösterdiğini görüyoruz mahkeme haberlerinde.
Kimilerinin de yiyecek çaldığı görülüyor ki bunlar fakirlikten, çaresizlikten dolayı yapılmış olsa da yüreğimiz yansa da büyük yolsuzluklar, büyük vurgunlar yanında bunları çok önemli bulmasak da sonuçta yasalar karşısında hırsızlık hırsızlıktır, bir bedeli vardır…
Yani hırsızlığı haklı göstermek istemiyorum ama hade onlar fakirlikten, çaresizlikten yaptı.
Peki bir şirketi, bir kurumu, koca bir işyerini emanet edilen en yüksek noktadaki yönetici bunu neden yapar?
Emanete bu denli ihanet neyin göstergesidir?
İnsan çalıştığı, ekmek yediği bir yerin parasını çalar mı hiç?
Zaten yüksek bir maaşla en yüksek noktadayken, milyonlarca parayı neden çalma ihtiyacı hisseder?
Bunun psikolojik bir açıklaması var mı?
Bu gerçekten de sağlıklı bir insanın, sağlıklı bir zihnin, aklın ya da bedenin yapacağı bir şey mi?
Hakkın olmayan bir şeyi çaldığın zaman nasıl rahat edebilirsin ki?
Hem hayret ediyorum hem de üzülüyorum…
Yukarıda konuşmasını verdiğim o kişinin; yolsuzluklara karışan ve tutuklanan, mahkemeye çıkarılan kişilerin geçmişte devlet kademelerinde olduğuna dikkat çekip, “Kim bilir oralarda neler yaptılar?” demesi çok anlamlıdır.
İster istemez insan bunu düşünüyor…
Zaten insanların kulağına birçok dedikodu geliyor, hatta bazıları dedikodudan da ötedir ama kanıt olmayınca bular şehir efsanesi muamelesi görüyor.
Bir zamanlar devletin önemli noktalarında yer almış kişilerin, şimdilerde elleri kelepçeli mahkemeye çıkması üzüntü vericidir, ben bakarken üzülüyorum.
Çünkü bu durum, ülkenin çok kötü hallere geldiğinin göstergesidir.
Bu tür olaylar bu ülkede hep söylenti aşamasında kalır, kazara işte böyle yakalananların davaları da yıllarca sürer ve bir değeri kalmaz.
İster kabul edin ister etmeyin, bu ülkede yolsuzluk, usulsüzlük yapanlar gerekli cezayı görmüyor, yasalarımızda mı sorun var, polisin, savcılığın, mahkemelerin çalışma sisteminde mi bilemiyorum ama bu ülkede yolsuzluklar için caydırıcı olamıyoruz.
Yahu bu ülkede geçmişte haberini yaptık, hastanede adam yolsuzluk yapıyor, kameralara yakalanıyor, muhatap olduğu kişiler aleyhine ifade veriyor, polisin yanı sıra Maliye Teftiş Kurulu inceleme yapıyor, kişi suçlu, hakkında dava açılıyor ama tam 10 yıldır davası görüşülemiyor, sürekli erteleniyor. Neden?
Neden bir mahkeme 10 yıl sürer ki? Dava bir türlü bitmediği için kişi hırsızlık yaptığı işyerinde çalışmaya devam ediyor? Adalet bunun neresinde?
Başka bir olay daha var, o olayın davası tam 15 yıldır devam ediyor. Olmaz ki böyle…
Bugün mahkemeye çıktığını gördüğümüz kişilerin davaları kim bilir kaç yıl sürecek?
Biz alacağı cezadan önce elleri kelepçeli kişilerin utanmasını, sıkılmasını, yüzünün kızarmasını bekliyoruz ama öyle olmuyor, mahkeme de uzun sürüyor ve bir şekilde unutuluyor bu kişiler…
Bu ülkede bir şekilde “yapanın yanına kalır sistemi” var.
Caydırıcı bir sistemin olmadığı bu ülkede bu işler bitmeyecek, yolsuzluklar bir şekilde devam edecek.
Bugün tutuklanan, mahkemeye çıkarılan kişilerle ilgili konuşmalar, yazılanlar, söylenenler, bir tür magazin olarak kalacak.
Bu arada Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’ndeki yolsuzlukların, sahte diploma meselelerinin çok sayıda kişiye uzandığını ve bunların arasında nüfuzlu, torpilli kişilerin olduğunu ve soruşturmanın bir yerde duracağını, tıkanacağını, duracağını düşünüyor birçok kişi.
Ciddi bir güvensizlik de var, siyasi yöneticilerin bir şekilde bu soruşturmaya müdahale edeceği düşünülüyor.
Geldiğimiz noktayı görüyor musunuz? Bazıları görmek istemese de tam bir yıkım var bu ülkede, berbat bir durum, önlenemez bir çürüme…
Bir de “insanımız göç etmesin” diyorlar, göç etmesin de bu çirkefte boğulsun değil mi?