Halkın Partisi MYO Üyesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komite Başkanı Özgül Ezgin, Ada TV’de Nupelda Karabuğday’ın hazırlayıp sunduğu Günaydın Ada Programı’nın konuğu oldu.
Programda toplumun algısında oluşan eşitlikle ilgili açıklamalarda bulunan Ezgin “Eşitlikten ne anladığmızıı sorgulamak gerekiyor. Bizler her birimiz farklı bireyleriz. Eşitlikten anlamamız gereken iki insanın biyolojik eşitliği değildir. İlgili toplumun, devletin vatandaşlarına sunduğu haklara erişimdeki eşitlikten bahsediyoruz. Kız ve erkek çocukları eğitime eşit olarak ulaşabiliyor mu? Ekonomide, üretimde, politikada kadının yeri eşit mi? Kısaca yaşamın bütün alanlarında, özellikle ataerkil toplumlarda, kadın erkeklerle eşit haklara sahip midir? Erkeğin biyolojik olarak daha güçlü olması üzerinden kurgulanmış bir anlayış var ki ona daha fazla önem addediliyor. Bu tabii ki ataerkil sistem anlayışından kaynaklanıyor. Halbuki tarihe dönüp baktığımızda kadınların da önde olduğu toplum yapılarını da görüyoruz.” dedi.
İnsan türünün avcı ve toplayıcılıktan, yerleşik hayata geçtiği dönemlerle ilgili olarak “Yerleşik hayatla başlayan yeni yaşam tarzında, erkeklerin dışarıya giderek avlanarak kabileye yemek getirmesi, kadınların da evde kalarak çocuklara bakması gibi görev ayrımları yapıldı. O dönemden beri erkeklere ve kadınlara farklı roller biçildi, bunlar zaman içerisinde evrildi; tarım, endüstri toplumlarında bu roller daha yerleşik ve norm haline geldi ancak kadınların eşitlik için mücadelesi de şekillenmeye ve artmaya başladı” şeklinde konuştu.
Daha muhafazakar ve tutucu toplumlarda kadınların değersizleştirildiğini söyleyen Özgül Ezgin “eşitliğe tamamen biyolojik olarak bakılıyor ancak bu böyle olmamalı. Eğitim, sağlık, ekonomik ve diğer haklara erişimin kadın ve erkek için eşit olması yasal düzenlemelerle güvence altına alınmalı ancak bunun dışında sosyal ve kültürel normların da kadına ve erkeğe biçilen roller konusunda değişmesi gerekmektedir. Bu değişimi tekikleyecek eğitim ve kültür politikaları da geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. Tek başına yasa yapmakla bu sorun çözülmez.” dedi.
Nüfusun bile bilinmediği bir ülkede yaşadığımızı söyleyen Ezgin “Kadına şiddet artıyor. Ancak nüfüsa oranladığımızda bunun gerçek boyutunu görebiliriz. Geçtiğimiz yıllarda Polis Genel Müdürlükleri bünyesinde Kadına Şiddet Önleme Birimleri ve ihbar hatları oluşturuldu. İlk olarak 2018’de sadece Lefkoşa Polis Genel Müdürlüğünde kurulan bu birim 2021 yılında tüm ilçelerdeki Polis Genel Müdürlüklerinde de aktif hale geldi ve bunların sayesinde elimize bir takım veriler birikmeye başladı. Oradaki raporlanan vakalara göre 2022 ve 2023 yılları arasında raporlanan vaka sayısında sadece 4 kişilik bir artış var. Ancak yapılan başvuruların türlerine baktığımızda fiziksel şiddet vakalarında artış var, cinayette de artış var. Bir başka sorun da raporlanan vakaların 2022 yılı verilerinin sadece Lefkoşa ve Gazimağusa’dan gelmiş olmasıdır. Burada sormamız gereken soru diğer ilçelerde ne oluyor? Raporlanmayan vakalar ne oluyor? Nüfusumuzu da bilmediğimiz için kadın erkek oranını bilemiyoruz. Ama şu anda söyleyebileceğimiz tek şey bu kadına şiddet olayları basın ve sosyal medya sayesinde çok daha fazla görünür olduğudur” dedi.
“SON YILLARDA DÜNYADA. MUHAFAZAKARLAŞMA ARTIYOR”
Raporlanmayan vakaların başka bir kanayan yarayı ortaya çıkarttığını belirten Ezgin “Daha kırsal bölgelerdeki şiddet olayları raporlanmıyor. Çünkü koruyacak yasalar yok, mahalle baskısı, gelenekler görenekler göz önünde bulundurulduğunda şikayette bulunulmuyor. Ayrıca son yıllarda yaşan aşırı muhafazakarlaşma da başka sorunlara yol açıyor. Muhafazakar yönetimlerin ilk yapmak istediği şey kadını tekrar eve göndermektir çünkü onlara göre otorite sadece eril olmalıdır” şeklinde konuştu.
Önemli olanın kağıt üzerindeki eşitlik değil hissedilen eşitlik olduğun söyleyen Özgül Ezgin “Bunu biraz açacak olursak çocuklarımızın doğduğu ve yetiştiği ortamlara bakmak gerekiyor. Toplumsal cinsiyetten bahsederken biyolojik kadın erkekten bahsetmiyoruz. Bu çok geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Cinsel yönelim, cinsel kimlik gibi… ama biz daha çocuk doğmadan mavi ve pembe diye sembolik bir ayrıma gidiyoruz. Bunu alıp şiddete bağlamak gerekmiyor ama oradan bir ayrıştırma yapıyoruz. daha sonra çocuk büyürken toplum ona roller belirliyor. Avrupa’da doğan bir kız çocuğuyla Afrika’da doğan bir kız çocuğun toplumsal cinsiyeti çok farklı oluyor. Kız ve erkek çocukları doğdukları coğrafyanın sosyal ve kültürel normlarına göre yetiştiriliyor ve toplumsal cinsiyetleri bu şekilde oluşuyor.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ülkemizde ciddi şekilde tavan yaptığını belirten Ezgin sözlerini “Sandığa gidildiğinde vatandaşın bu eşitsizlikleri önlemeye yönelik çalışmaları, projeleri olan siyasileri ve partileri desteklemesi gerekiyor. Bu arada eşitlikten bahsediyorsak bütün canlı türlerini de düşünmek gerekiyor. Çevreye, doğamıza da iyi davranmamız gerekiyor. Bunları yok ettiğimizde kendimizi de yok ederiz. Tüm canlıların yaşam hakkına saygı duymalıyız. Halkın Partisi, olarak toplumsal cinsiyet eşitliği anlamında ciddi çalışmalar yapıyoruz. Ülkemizin bütün köşelerine ulaşmaya çalışıyoruz. Halkın Partisi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komitesi olarak kadına yönelik tüm şiddet türlerinin haritalanması için çalışıyoruz. Esas derdimiz raporlanmayan vakalar. Bu çerçevede sorunları belirleyerek, meclise ve hükümete girdiğimizde neler yapabileceğimiz üzerinde çalışmalar yapıyoruz.” diyerek bitirdi.