Özel Haber

Çevre eğitimi erken çocukluk döneminde verilmeli

Çevre Eğitimi Uzmanı Doç. Dr. Nazım Kaşot, çevre eğitiminde ailelere ve öğretmenlere büyük görev düştüğünü söyledi:

Abone Ol

Ahmet UÇAR

   İklim değişikliğinin etkisini artırdığı, tarımsal faaliyetlerin darbe aldığı, çevre kirliliğinin had safhaya çıktığı ülkemizde çevre bilinci büyük önem taşıyor.

    Çevre Eğitimi Uzmanı Doç. Dr. Nazım Kaşot, çevre eğitiminin erken çocukluk döneminde verilmesinin büyük önem taşıdığını ve bu yapılırken “tanı-sev-koru” sloganıyla doğa temelli çevre eğitiminin verilmesi gerektiğini vurguladı.

   Finlandiya ve Almanya gibi ülkelerde orman okullarının bulunduğunu ve çocukların doğayı doğa içerisinde öğrendiğini söyleyen Kaşot, ülkemizin ise bu noktada gereken değerlere ve bilince sahip olmadığını savundu.

“Doğa temelli çevre eğitimi çok önemli”

   Çevre Eğitimi Uzmanı Nazım Kaşot, çevre konusunun temelinin eğitime dayandığını belirterek, çevre bilinci yüksek bireylerin çevre bilgisi açısından donanımlı, çevreye yönelik olumlu tutumlara sahip ve çevrede olumlu davranışlar sergileyen bireyler olduğunu kaydetti.

   Çevre bilinçli bireylerden söz edilebilmesinin bu üç unsurun birbiriyle etkileşimi sonucunda mümkün olabildiğini dile getiren Kaşot, “Bu nedenle doğal hayatın sloganında da vurgulandığı gibi tanı-sev-koru üçlüsünün gerçekleşmesinden bahsedebiliriz. Bu üçlüyü etkileşimli hale getirecek yegâne unsur elbette ki doğa temelli çevre eğitimidir. Bu nedenle bir çevre eğitimi yaklaşımı olan Doğa Temelli Çevre Eğitimi oldukça önemlidir” şeklinde konuştu.

   Çevre bilincine sahip nesiller yetiştirebilmek için çevre eğitimlerinin erken çocukluk döneminde (0-8 yaş) başlaması gerektiğine işaret eden Kaşot, bu konuya dikkat çekmek amacıyla hazırlanan ve kendisinin de bölüm yazarları arasında olduğu “Erken Çocukluk Döneminde Çevre Eğitimi” isimli kitabın konuyu birçok yönüyle ele alan kaynak kitaplardan biri olduğunu vurguladı.

“Etkili bir çevre eğitimi için doğa  içinde uygulamalar yapılmalı”

   Kaşot, etkili bir çevre eğitiminin öğrencilere doğada bu konuya yönelik yaşam pratiklerini de sunan bir yapıda tasarlanması gerektiğine dikkat çekerek, pandemi döneminde çevrim içi eğitime geçildiğini, kapanma dönemiyle birlikte doğayla zayıflayan bağların da sorgulanmaya başladığını söyledi.

   “Doğa insansız yaşayabilir ama insan doğasız yaşayamaz” diye konuşan Kaşot, bu dönem doğanın öneminin hatırlanmaya başlandığı üzerinde durdu.

   Kaşot, şöyle devam etti:

   “İki duvar arasında sadece markete gidebilen bizler doğal alanlara çıkabilmek için sokağa çıkma yasaklarını bile delebilirdik neredeyse. Dünyada, Finlandiya gibi eğitimde markalaşmış sistemlerin en önemli özelliklerinden birisi de sınıf dışı eğitime önem vermeleridir. Teknolojik açıdan birçok gelişmenin yaşandığı bu dönemde, eğitimciler olarak eğitimi sadece dört duvar arasına sıkıştırma düşüncesinden vazgeçmeliyiz.”

   Kaşot, okulun bahçesinde yapılacak sınıf dışı eğitimlerin bile paha biçilemez değerde olduğunu belirterek, çevre eğitimi gibi özel alanlarda bitkilerin ve hayvanların sadece fotoğraflarını göstererek öğretmeye çalışmanın elbette yeterli olmayacağını ve bireylerin bu türlerle bağ kurmasına da imkân sağlamayacağını söyledi.

   Yaşanan kapanmayla birlikte Okul Öncesi Eğitim Derneği’nin Covid-19 ve Erken Çocukluk Durum Raporu’nu hazırladığını anımsatan Kaşot, kendisinin de bu raporda Covid-19 ve Çevre Eğitiminde Sınıf Dışı Alanların Kullanılması başlıklı bir bölüm yazdığını hatırlattı.

“Ülkemizde dünya ülkelerindeki çalışmaları uygulamak çok zor”

   Dünyada çevre eğitiminde pek çok başarılı ülke bulunduğunu belirten Kaşot, bunlar içerisinde kendisini en çok etkileyenin Finlandiya ve Almanya olduğunu kaydetti.

   Kaşot, bu ülkelerde erken çocukluk dönemindeki çocukların doğada eğitim almalarına imkan sağlayan orman okullarının bulunduğunu dile getirerek, çocukların doğanın içerisinde yaşayarak öğrenme fırsatı yakaladığını ifade etti.

   Kaşot şöyle devam etti:

   “Bu konuyla ilgili birçok eğitime katılmış birisi olarak bu uygulamaların ülkemiz şartlarında da teorik olarak uygunabilir olduğunu ama pratikte sahip olduğumuz kültürel değerler ve aşırı korumacı yaklaşımlarımız nedeniyle gerçekleşmesinin zor olduğunu düşünmekteyim. Elbette imkânsız olduğunu söylemiyorum ama bu konularda ilerleme kat edebilmemiz için öncelikli olarak ailelere ve biz eğitimcilere ciddi görevler düşmektedir.   

   Algılarımızı değiştirmemiz ve yaşayabileceğimiz başka bir dünya olmadığı gerçeğinden yola çıkarak yakından uzağa kendimizden başlayarak çevremizi de bu dönüşüm sürecine dâhil etmemiz gerekmektedir.”   

“Çevre bilincinin oluşturulması için  çeşitli projeler hayata geçirdik”

   Çevre Koruma Dairesi’nde çalıştığı dönemde “Çevre Eğitimlerinin Yaygınlaştırılması Projesi”, “Yaban Hayatımızı Fark Ediyoruz “ve “İklim Değişikliğini Fark Ediyoruz” projelerini yürüttüğünü belirten Kaşot, 2016 yılında Turizm ve Çevre Bakanlığı, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ve Biyologlar Derneği iş birliğiyle 9. sınıfların ders listesine “Ekoloji ve Çevre” isimli bir ders eklendiğini, kendisinin de kitap yazma komisyonunda olduğunu kaydetti.

   Kaşot, bu projelerin hayata geçirilmesi noktasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın katkılarının önem arz ettiğine vurgu yaparak, Çevre Eğitimlerinin Yaygınlaştırılması Projesi hem öğrenciye hem de öğretmene ulaşmayı hedeflenen uzun soluklu bir proje olduğunu anlattı.

   Kaşot, “Şu anda Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan bir öğretmen olarak teoriyi pratiğe dönüştürme şansı yakalamış olmanın mutluluğunu yaşamaktayım. Bu bağlamda da projenin başlangıç aşamasından günümüze gelinceye kadar destek veren sayın Fikri Ataoğlu’na, sayın Olgun Amcaoğlu’na, sayın Murad Aktuğ’a ve Sayın Emir Akyıllar’a teşekkürü borç bilirim” dedi.

   Yaban Hayatımızı Fark Ediyoruz Projesi kapsamında Çevre Koruma Dairesi Doğal Hayat Şubesi 6. sınıf öğrencilerine yönelik yaban hayat farkındalığı oluşturmak amacıyla 2020-2021 eğitim-öğretim yılında çevre eğitimi faaliyetlerine başladığını belirten Kaşot, bu dönemde yüz yüze eğitime ara verilmiş olması nedeniyle de eğitimler çevrim içi bir şekilde öğrencilere verildiğini kaydetti.

   Kaşot, ülkede yüzlerce balık, onlarca kurbağa ve sürüngen, 400’den fazla kuş ve çoğunluğu yarasa olmak üzere birçok memeli türüne ev sahipliği yapmakta olduğunu dile getirerek, bu türlerin Flora, Fauna Türleri ve Yabani Kuşların Korunması Tüzüğü’nde koruma altına alındığını ifade etti.

  Toplumda özellikle yılanlara karşı ciddi bir şiddet kültürünün bulunduğuna işaret eden Kaşot, yılanlar, fare ve sıçan populasyonlarının dengelenmesinde baykuş ve tilkilerle birlikte oldukça önemli görevler üstlendiğini ancak yılan ve baykuşların batıl inanışlar ve bilgisizlik nedeniyle öldürüldüğünü vurguladı.

   Kaşot, gelen davetler üzerine yaban hayat eğitimlerini halka yönelik yaygın eğitimler şeklinde ve üniversitelere de verdiğini anımsatarak, birçok farklı okulun düzenlemiş olduğu bilim şenliklerine de yaban hayat standıyla katkı sağlamaya çalıştığını söyledi.  

“İklim değişikliği noktasında toplumdaki  bilinç ve farkındalık artmalı”

   Kaşot, iklim değişikliğinin etkisine işaret ederek, seminerlerle birlikte “Ekoloji ve Çevre” kitabının paydaşları olan Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi ve Biyologlar Derneği ile istişare edilerek, kitabın içerisine “İklim Değişikliği ve Canlılara Etkisi” konuları da ayrı bir ünite olarak eklenmesinin de planlandığını söyledi.

   Son dönemde etkileri ciddi şekilde görülmeye başlanan iklim değişikliği konusuna yönelik çözüm arayışlarında birçok yöntem kullanılması gerektiğini dile getiren Kaşot,  “Bu nedenle ilk olarak toplumdaki farkındalık ve bilinç düzeyinin artırılması ve sonrasında da konuya yönelik alt yapı geliştirme projelerinin birçok paydaş ile birlikte çalışılarak konuya yönelik çözüm üretilebilmesi için gayret sarf edilmesi gerekmektedir. Proje kapsamında ayrıca, iklim değişikliğine yönelik halk eğitimleri ve yükseköğretim kurumlarında da eğitimler vermiştim” dedi.

“Çevre eğitimi konusunda öğretmenlere  ve ailelere büyük görevler düşüyor”

   Kaşot, çevre eğitimi konusunda ailelere de öğretmenlere de çok büyük görevler düştüğünü belirterek, eğitimin öncelikle ailede başladığını ve anne babalar olarak çocukların rol modelleri olduğunu kaydetti.

   Öğretmenlerin de konuya göstereceği hassasiyetin, aile örneğinde olduğu gibi çocuklara da olumlu bir şekilde yansıyacağını dile getiren Kaşot, çevre bilinçli öğretmenlerin öğrencileri de hiç şüphesiz çevre bilinçli olacağını ifade etti.

   Kaşot, doktora tezi kapsamında ülkemizdeki ortaöğretim öğretmenlerine yönelik bir Sürdürülebilir Çevre Eğitim Programı geliştirdiğine işaret ederek, bu bağlamda da Kıbrıs için bir ilk olan eğitim programlı “Çevre Eğitimi” kitabını yayımladığını anlattı.

   Eğitim fakültelerinde son yıllarda programlara çevre eğitim dersi eklenmiş olsa da çevre eğitimi yaşam boyu devam eden bir öğrenme süreci olduğuna dikkat çeken Kaşot, bu bağlamda Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Eğitim Ortak Hizmetler Dairesi ile istişare ederek öğretmenlere yönelik birçok hizmet içi eğitim faaliyeti de düzenlediğini açıkladı.  

   Çevre eğitiminin bu yönüyle tüm dünyanın olmazsa olmazı haline dönüştüğünü belirten Kaşot, tarihsel süreçte çevre eğitimi için farklı yaklaşımlar ortaya konduğunu kaydetti.

    Kaşot, bu yaklaşımları doğa deneyimine dayalı, çevre hakkında eğitim, çevre için eğitim ve ekopedagoji şeklinde sıralayarak, şöyle konuştu:

   “Editörlüğünü yaptığım ve bölüm yazarı da olduğum Doğa Temelli Çevre Eğitimi kitabında temel alınan yaklaşım, doğa deneyimine dayalı çevre eğitimi yaklaşımıdır. Bu yaklaşım kendi içerisinde farklı şekillerde kavramsallaştırılıyor olsa da kitabımız kapsamında temel alacağımız kavram ‘Doğa Temelli Çevre Eğitimi’ şeklinde olmuştur. Bu nedenle de kitabın isimlendirme sürecinde bu kavram tercih edilmiştir. Doğayı doğadan öğrenen çocuklar ve diğer bireyler, ekolojik sistemleri daha iyi anlayarak bütüncül düşünmeye, hem doğayı hem de çevrelerini korumaya daha kolay adapte olabilirler.

   Hem eğitim hem de temel bilim alanlarından birçok değerli ve alanında kendini kanıtlamış akademisyenlerin katkı koyduğu kitabımızın; eğitimcilere, temel bilimcilere, izci liderlerine ve doğayı seven birçok kişiye faydalı olabileceğini düşünmekteyim. Kitabın birçok kesime hitap edebilmesi açısından aşırı terminolojiden kaçınılmış, terminolojilere ait açıklamalar verilmiş, görsellerle zenginleştirilmiş ve doğa temelli çevre eğitimi verirken kullanılabilecek alanlara yer verilmiştir.

    Bu sayede kitap ders kitabı olarak da okutulabilecek yalınlığa ulaştırılmıştır. Doğa Temelli Çevre Eğitimi konusunda eğiticinin eğitiminde de kullanılabilecek bir şekilde düzenlenen kitabımızın ilgili tüm kişilere faydalı olmasını temenni ederim. Birkaç ciltten oluşacak şekilde tasarladığımız projenin ikinci cildinde de Doğa Temelli Çevre Eğitimi’nin farklı boyutları ele alınıp alana katkı sağlanmaya çalışılacaktır.”  

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }