Çarşı Pazar, Tehlikeli Gidişat

Abone Ol

        Kısa bir süre önce değinmiştim çarşı pazara özellikle açık pazarlarda giderek artan şekilde gün yüzüne çıkan ve halka satılan ürünlerdeki kalitesiz ancak fiyatları cep yakan alış verişlerde kalite-hijyen kontrolü-denetimin yokluğundan, kanseröjen açısından şüphelerden ve gayet hassas olan tartı konusunda güvensizliğin (istisnalar hariç) giderek göze batan şekilde yaygınlaşabileceği endişesinden söz etmiştim.

         Geçen hafta Mağusa Perşembe pazarında yaşadığım olayı, sayın Şemi Mutsuz’un bu gün 5 Ağustos tarihli Diyalog gazetesindeki yazısına destek açısından, yetkililerin-ilgililerin üzerinde durması gerektiğine dikkat çekmek için yazmayı uygun gördüm. Bu yaz boyunca her nedense ne ben kaliteli karpuz seçebildim, ne de satıcıların ‘ al da korkma biz buradayız, birinci sınıftır’ şeklindeki sözleri doğru çıktı. Her hafta üç karpuz alırım, neredeyse karpuz satanların üçte ikisinden satın aldım, dıştaki gurbet satıcılardan da, bazı yol kavşaklarında satanlardan da.

        Eve gidince bir bir kestim, bir bir yan taraftaki Ambelya ormanı kenarına koydum, kuşlar kurtlar  falan yesin. Ama satın aldığım satıcılara daha sonra gidip karpuzlarının beş para etmediğini yüzlerine söyledim, çarşıda karşılaştığım arkadaşlarımı da uyardım. Bir daha da onlardan almadım. Sözünü edeceğim Mağusa Perşembe pazarındaki satıcıdan karpuzdan başka alış verişler yapmıştım. Geçen hafta bu satıcıda diğer karpuzlardan farklı renkte yığın karpuz gördüm, yanaştım. Bak dedim satıcıya, bu sene doğru dürüst karpuz yemedim, kimisi afacan, kimisi pişmemiş, kimisi geberilmiş. Bu karpuzlar farklı görünür, nasıllar acaba dedim.

         Satıcı bekle dedi, geriye gidip yığın kasaların arasına eğildi, birkaç saniye içinde bıçağın burnunda dört köşe kesilmiş bir parça karpuz getirip uzattı kıpkırmızı idi, güzel olduğu belliydi. Nereden kesti nereden aldı gözükmezdi, adetim değil ama aldım zira artık tak etmişti. Gerçekten çok lezzetli sulu ve tazeydi. Ne böyle birden bire getirdin dedim. Sabah dizerken düştü patladı dedi. Vallahi dedim tam da aradığım karpuz işte budur ver üç tane dedim, aldım 315 lira tuttu. 15 TL’yi istemedi.

         Eve gittim bu gün becerdim dedim eşime, kestik bir bir daha, doğru orman kenarına kuşlara. Nasıl mıydı sayın Şemi Mutsuz’un fotoğrafını gösterdiği karpuzun aynen eşi. Kabuklar iki parmak kalın, iki parmak kalın da ayrıca beyaz bir tabaka, ortası soluk çirkin bir renk, çekirdekler beyaz, olgunlaşmamış kokar, hastalıklı. Son Perşembe günü daima olduğu gibi sabah erken gittim pazara doğru satıcıya. Müşterilerin önünde yaptığı sahtekarlığı yüzüne söyledim, bir daha da yapmamasını. Söylenmeye başladı, gel al başka dedi. Hepsi sana kalsın dedim. Karpuza değil yaptığı yalancılığa canımın sıkıldığını, halkı enayi yerine koyduğunu, bir daha yapmamasını söyledim. Bunu yapmakla satıcı bütün insani değerleri yok etti, kendisi gibi. Karpuz parçasını tattırmasaydı sadece karpuzların iyi olmadığını söyleyecektim, diğerlerine dediğim gibi. Ama o yaptığı, ayıptan öte, müşteri veli nimettir sözünün içine etti.

          Lakin, karpuzlar berbat çıkınca düşündüm. Düşüp patlayan güzel karpuzu reklam için yığın üzerine neden koymadı, birkaç saniyede patlayan karpuzdan baklava gibi düzgün parçayı nasıl kesebildi diye düşündüm. Köyde ikamet ettiğim için geri gitmedim, haftaya bıraktım. Bir hafta hep düşündüm, komşulara da anlattım ne günlere geldiğimizi, bir insanın böyle bir şeyi nasıl yapabildiğini, insani değerlerin nasıl harcandığını, hem de bile bile yalanın ortaya çıkacağı kesin iken diğerini nasıl enayi yerine koyabildiğini, toplumun bir birine kazık atmayı neden marifet saymaya başladığını?

         Ben buradan sorayım, gerçi çarşıda da sorarım ama öyle bir şey yoktur derler. Özellikle patates ve karpuzların kalitelisi Güneye mi ihraç ediliyor? Karpuzlardan çoğu insan şikayetçi. Patateslere gelince çamurdan topraktan geçilmez yaz olduğu halde, tarladan nasıl çıkmışsa öyle yerini alır pazarlarda, süper süper marketlerde. Lidalı, yeşillenmiş, morlaşmış, kesik yerler topraktan görülmez. Yok, ihraç edilmez deniyorsa işler kötüye gider demektir, sıfıra doğru gideriz demektir. Evet, kaliteliler ihraç ediliyor denirse durum iyi demektir. Üretim iyi gidiyor demektir. Varsın, biz bize uygun olanları tüketelim, neye layık isek O!. Her şeyde olduğu gibi, yani.

         İşte daha önce tehlike kapıya yanaştı dememdeki kastım buydu. Ve böyle devam ederse bir birimize kazık atmamız yaygınlaşacak, toplum olarak geçmişteki o güzel değerlerimizden yavaş yavaş kopacağız. O yüzden bu gibi nahoş olaylar deşifre edilmeli, herkes bu cesareti göstermeli, sinip de oturup kalmak hiç de hayra değildir. Gerçeklerden doğruluktan şaşmayalım, küfürden haksızlıktan uzak duralım, yapıcı eleştirelim, iyiyi güzeli hedefleyelim, bulalım, kendimize gelelim, zira gidişat tehlikeli boyutlara doğrudur.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }