Ralli Papayeorgiu – Kıbrıs Haber Ajansı
"Bir kayıp yakınının yakını bulunduğunda yüzündeki memnuniyet ifadesinin karşılığını para ile alamazsınız. Onun rahatlamasına, yükünden kurtulmasına, ağlamasına yardımcı oluyorsunuz. Bugün bir kişiyi bile sesini duyurmaya ikna edebilirsem çok mutlu olacağım." Kakos olarak da bilinen Lisili Kiriakos Andreu, 1974'te esirlik hayatı yaşadıktan sonra hayatını Kıbrıslı Türk ve Rum kayıp yakınlarının yardımına adadı.
"Biz Kıbrıslılar bu acıya son vermeliyiz. Biz Kıbrıslılar bir çözüm bulmalıyız. Bu insani meseleyi bu şekilde bırakamayız. Sesinizi yükseltin, gecikmeyin! Kayıp Şahıslar Komitesi suçluları değil, kayıplardan geriye kalanları arıyor. Biz onların yarısını bulduk. Çok yazık." Mustafa Gürsel insan kalıntılarıyla ilk kez subay olarak görev yaptığı Saint Hilarion yakınlarındaki Beşparmaklar’da karşılaştı. Sevgül Uludağ'ın yazılarını okumaya başladığında ve kayıp yakınlarının acısını hissettiğinde sesini duyurmaya karar verdi. Kendisi üç mezar yerini ve başkaları tarafından kendisine gösterilen diğer birçok mezarın bulunmasına yardımcı oldu. Bugün de süren bu çabaları için kendisi şöyle diyor: "Bizim bir deyimimiz var, belki sizin de vardır: İyilik yap denize at. İyilik iyiliği getirir." Onunla birlikte Beşparmaklar'da, kayıp kalıntılarının bulunduğu tahmin edilen bir gömü alanını ziyaret ettik.
Kiriakos ve Mustafa ilk kez kayıp şahısların gömü yerlerini gösterenlerin onurlandırıldığı bir etkinlikte tanıştılar. Her ikisinin de ailesinde kayıp şahıs yok. Kiriakos Andreu'nun beşi erkek, biri kız olmak üzere altı kardeşi var. Mustafa'nın dört kız kardeşi var. Aslen Baflı olan Mustafa ailenin tek erkek evladı.
Kiriakos Andreu: 1974'te Esaret
"Şansa inanır mısınız?" "Tabii ki inanırım! İnsanlara mutlu yıllar değil, iyi şanslar dilerim." Kiriakos Andreu 1974 yılında 16 yaşındaydı. O, iki erkek kardeşi ve babası, savaşın ikinci aşamasından kısa bir süre sonra, 18 Ağustos'ta, 14 Ağustos’tan beri ailece taşındıkları Ksilotimbu’dan hayvanlarını sulamak ve beslemek için Lisi'ye bir sabah 5 civarında giderken esir alındılar. Çiftçi olan babasının 1500 hayvanı vardı, onları aç ve susuz bırakamazlardı. Türk askerleri tarafından yakalandılar. O, iki erkek kardeşi, babası ve köyden üç kişi daha esir düştüler.
Toplam yedi kişi, sorgulanmak üzere Vadili'ye götürüldüler ve 15 gün boyunca eski sinema binasında kaldılar.
“En büyük tehlike Atlılar mezarının bulunduğu geceydi. Nerede belgesiz bir esir varsa orada misilleme vardı".
Vadili'de gardiyanları o sırada 24 yaşında olan köyden Hasan Kasap'tı. Hayatlarını ona borçlular. "Aşırılık yanlıları bizi infaz etmeye geldiklerinde, bizi duvara dayadılar ve yanımızda ateş ettiler. Hasan bizi orada kurtardı. Onlara bizi Kızıl Haç'a kaydettirdiği ve bizi öldürürlerse belalarını bulacakları yalanını söyledi. Sonra 7 kişi daha getirdiler; Hasan ısrar etti, kavga etti ve on dördümüzü de kurtardı."
Kiriakos, Hasan Kasap ile ilk kez 1985 yılında temas kurdu ve barikatlar açıldığında Kiriakos Andreu Lisi ve Vadili'de, rehin alındığı o eski sinemayı ziyaret etti, orada dostane ilişkiler içinde olduğu Hasan ile tekrar bir araya geldi.
Vadili’den Sinde'ye götürüldüler, orada büyük çukurlar vardı. Orada ne olacağını bilmiyorlardı. Sinde'de Türkçe konuşan birisi onlara "Bizim suçumuz ne?" diye sormuş. Onlar da "Atlılar’daki bebeklerin ne suçu varsa" diye cevap vermişler. Aynı adam onlara kararın verildiğini ve onları öldüreceklerini söylemiş. Ama Andreu itirazlarına devam etti. “Bu itirazların neticesinde bir Türk subayı otobüsün merdivenlerine çıktı, şoföre seslendi ve oradan ayrıldık, Vadili'deki sinemaya geri döndük.”
Şans eseri hayatta olduğuna inanıp inanmadığı sorulduğunda Kiriakos Andreu şu yanıtı verdi: "Buna hiç şüphe yok! Dünyaya şans diliyorum. Vadili'de Hasan'ı bulmamız şans, iyi insanlara rastlamamız, özellikle Atlılar'daki bilgilerin yansımasından sonra, büyük bir şans!."
Vadili'deki sinemadan elleri bağlı ve gözleri kapalı olarak bir Ford Transit ile Çatoz üzerinden Lefkoşa'daki Pavlidis garajına götürüldüler. 16 yaşındaki Kiriakos, 16 yaşındaki Orhan tarafından teslim alındı ve ona kırık bir Rumca ile Lefkoşa'ya götürüleceklerini ve korkmamasını söyledi. Çatoz’da halk onları Muratağa-Atlılar-Sandallar’daki katliamlardan dolayı linç etmek istedi; bu nedenle su içmek için mola veren Türk askerleri olay mahallinden hemen ayrılmak durumunda kaldılar. Gözlerindeki bez çözülmüş olduğundan Kiriakos bu duruma tanık oldu.
Pavlidis garajında, kendisinin bulunduğu noktada 716 kişi vardı. "Bizi ayakta beklerken gruplara ayırdılar. Geceleri sardalyeler gibiydik." Bir gece Türkler babasını ve iki kardeşini alıp Adana'ya götürmüşler. Kiriakos genç olduğu için geride kaldı ve 28 Eylül'de Ledra Palas'ta esir değişimi yapılana kadar tek başına kaldı. Maraş’ta asker olan ve tesadüfen esir düşen kardeşi de Pavlidis garajına nakledildi.
Kiriakos Andreu, kurtarıldıktan sonra götürüldüğü Filoksenia merkezinde, ellerinde akrabalarının fotoğraflarını tutan ve ısrarla onlardan herhangi birini görüp görmediğini soran yoğun ve yürek parçalayıcı bir kadın kalabalığını hatırlıyor. Merkezden Ksilotimbu için kendisine verilen 2 lirayla ayrılmış ve birkaç gün sonra, ekim başında, babası ve iki erkek kardeşi geri dönmüş.
"Lisi'nin ortak sırrı"
Kiriakos Andreu’ya göre, 11 Mayıs 1964'te Mağusa Surlariçi’ne giren dört Kıbrıs Milli Muhafız subayınlarından üçünün (bir Rum ve üç Yunan) öldürülmesine misilleme olarak Rumlar 30 (belki de daha fazla) Kıbrıslı Türk’ü öldürdü. Mağusa bölgesindeki bir restoran müşterisinin ifadesine göre, 4 kişi oradaydı, içki içiyorlardı ve coşku içinde, çevredekilerin onları caydırmaya çalışmasına rağmen Mağusa surlariçine gitmeye karar verdiler. 30 kişiden 3'ü Lisi'nin dışında öldürüldü ve bir kuyuya atıldı. "Bu Lisi'de herkesin bildiği bir sırdı".
Öldürülen iki Kıbrıslı Türk erkek Sindeli, bir kadın ise Konedralı’ydı. Talihsiz yurttaşlar Larnaka'daki bir bakkaldan 300 demet nane siparişi almışlardı. Siparişi teslim almak için Konedra’ya gittiklerinde, Konedralı bir Kıbrıslı Türk kadın, kendisini oğlunun evli ve yeni bir çocuk sahibi olduğu Pergama’ya götürmeleri için onlara ricada bulunmuş. Yanında torunu için hazırladığı giysilerinin bulunduğu bir bohça bulunuyordu.
O zamanlar 6 yaşında olan Kiriakos, köyde bu konunun tartışıldığını anımsıyor. 2009 yılında, şimdi 51 yaşında olan ve barikatların açılmasından bu yana birkaç kez Lisi'ye giden Kiriakos en sonunda konu hakkında konuşmaya karar verdi. Sağlık sorunları nedeniyle konuşamayan babasını köye götürdü ve babası ona gömü yerini gösterdi. POLİTİS gazetesinde üç Kıbrıslı Türk'ün hikayesi hakkında bir makale yazmış olan gazeteci Sevgül Uludağ ile temasa geçti ve ortak arkadaşları Ahmet Hıdıroğlu'nun da katıldığı bir randevu ayarlandı.
Onu kendi arabalarına aldılar; Kiriakos da onlara yeri gösterdi. Sonrasındaysa kendisini barikata geri götürdüler. "Süreç başladı." Kazı başlangıçta 10 metre derinliğe kadar inmiş ama hiçbir şey bulunamamış. Yine tesadüfen üç kişinin öldürülmesinin görgü tanığı olan Lisili köylüsü ona daha derin gerektiğini söylemiş. Sonunda kalıntılar 34 metre derinlikte bulunmuş.
Kiriakos Andreu'nun katkıda bulunduğu ikinci dosya, 1974'ten beri kayıp olan altı Lisili’nin akıbeti ile ilgili. İki kayıp erkek kardeşin, üçüncü erkek kardeşiyle olan dostane ilişkisi, kendisinin de belirttiği gibi, Kıbrıs Türk tarafından bilgi elde etmek amacıyla Sevgül Uludağ'ın köşesinde hikâyeyi tekrar yayımlaması için onu teşvik etmesine yol açtı. Böylece Kıbrıslı Türklerin onları Sinde'nin dışındaki bir noktada bir ekskavatörle gömdüğü bilgisi ortaya çıkarıldı.
Yeni bilgiyi paylaşan Kıbrıslı Türk şahıs tesadüf eseri, 1964'te Lisi'de öldürülenlerden birinin anne tarafından dayısıydı. 50 yıl sonra kalıntıları bulunduğunda gözyaşı döktüğü gibi, üç Kıbrıslı Rum aile de yakınlarının akıbetini öğrenmeyi bekliyordu. Sonunda dayı konuştu ve altı Lisili’nin bulunduğu yeri gösterdi. Aynı kişi, Stroncilo’dan üç kişinin tespit edildiği başka bir gömü yeri daha gösterecekti.
Üçüncü bir olayda ise Kiriakos Andreu, Kıbrıslı Türk Hüseyin Latif'in rehberliğinde, öldürülen ve tek başına gömülen Lisili Andreas Larkos'un gömü yerine ulaştı.
Andreu, dört farklı yerde on kayıp ile ilgili yaşananları özetleyerek yıllar sonra bulunan kayıplar için kazıların ısrarlı talepler sonrasında yapıldığını kaydetti.
Andreu, bir başka olayda da bir Lisi sakininin kendisine Mağusa’da Ayluga Göleti’nde bir Kıbrıslı Türk'ün gömüldüğü ancak kanalizasyon akışındaki değişiklik nedeniyle henüz bulunmadığı bir dosya ile ilgili ayrıntıları paylaştı. "Pek çok insan şimdi gelip bana falanca yerde ne olduğunu söylüyor. Ben 2009'da korkuyordum, şimdi korkmuyorum, hiçbir şey beni rahatsız etmiyor. Ama onları kendileri gitmeleri için teşvik ediyorum."
Kiriakos Andreu, sevdiklerinin kalıntılarını yıllar sonra teslim alan yakınlarının yüzündeki sevinci görmenin insana manevi bir tatmin duygusu verdiğini belirtiyor. "Şu anda yazdıklarınızın, insanları konuşmaya teşvik edeceğini umuyorum. Bilgi sahibi çok kişi var. Bırakın konuşsunlar!".
Mustafa Gürsel
Aslen Baflı olan Mustafa Gürsel, geniş ailesiyle birlikte Lefkoşa'nın Ayluga mahallesinde büyüdü. Ailesinin kaldığı ev, 1957-58 olayları nedeniyle mahalleyi terk eden Kıbrıslı Rum sahibinden 1974 yılına kadar kiralandı. “Kiramızı öderdik” diyor. 1960 doğumlu Gürsel, 1974 yılında 14 yaşındaydı. Bombalamaları hatırlıyor, paraşütçüleri görmüş, Sarayönü Meydanı'nda kamyonlarda Kıbrıslı Rum esirleri görmüş. Ailesinde kayıp kimse yok.
Askerliğini yaparken subay olan Mustafa Gürsel, 1983-1985 yılları arasında Saint Hilarion bölgesinde görev yapmış. Bir gün askerlere, çöpleri dökmek amacıyla bölgedeki bir gaminiyi temizletirmiş. Çünkü çevre kirliliğinden bugün de hoşlanmıyor. Askerler orada insan kemikleri ve kullanılmamış mermiler bulmuşlar. "Taşları kaldırıp attık. Altından iskeletler çıktı. İskeletleri çıkarıp bir kenara koyduk. Hiçbir şey hissetmedik, sadece kurşunlar dikkatimizi çekti, ölenler askerdi."
Bir süre sonra birlikten bir arkadaşı ona komutanın kendilerine emir verdiğini ve kemikleri başka bir yere götürüp gömdüklerini söyledi. Ona yeri göstermiş. “Bir tabut büyüklüğünde ve tabut şeklinde bir çukurdu. Bana göstermekle iyi yaptı."
Mesleği gazetecilik olan Mustafa, Sevgül Uludağ'ın yazılarını takip ediyordu ve kayıp yakınlarının maruz kaldığı adaletsizliğin farkındaydı. "Mezarları olmadan kuyularda ve gaminilerde yatıyorlar." "Oradaki noktanın bir krokisini yapmıştım. Askeri bir alanda kazı yapmak için izin çıktığında, 30 yıl sonra, 2015'te oraya gittim. Ama gamini yoktu çünkü bölgede bir yangın çıkmıştı. Oralarda dolaştım ve sonunda arkadaşım Kallis aradığımız noktayı buldu. Sonra kemiklerin ikinci kez gömüldüğü yeri aramaya başladık. Yerin kabaca nerede olduğunu biliyordum ve aramaya başladım. Bahar mevsimiydi. Her yerde ot vardı ama o noktada otlar daha alçaktı. Kemiklerin taşındığı yeri buldum. Yetkililer gösterdiğim yeri işaretlediler."
Oraya ikinci kez gittiğini, ancak bu kez kemiklerin taşındığı yeri, tabut şeklindeki gömü yerini, zor bulduğunu belirtiyor. "Stres yüzünden neredeyse bayılacaktım". Sonunda kemiklerin taşındığı ikinci noktada sekiz kişi, beş kişi de askeri alanın tel örgülerinin dışındaki bir gaminide bulundu. “O beş kayıp verdiğim koordinatlara yakın oldukları için tesadüfen bulundular."
Mustafa yetkililere başka gömü yerleri de gösterdiği bilgisini ekleyerek "Öyle bir psikolojiye giriyorsunuz ki bulmak ve göstermek istiyorsunuz. Tansiyonunuz yükseliyor, başınız dönüyor, gözleriniz kararıyor." Bir arkadaşı ona bilgi verdikten sonra Lapta’da bir başka kayıp kişinin izini bulmasına yardımcı olmuş.
Anlattığına göre bir gün berberdeymiş. Berberin karısı ona 1974'te Kıbrıslırum esirlerle dolu iki kamyonun evlerinin önünden geçtiğini ve boş döndüğünü gördüğünü söylemiş. Köyün yakınlarında iki mağara varmış. Kendisi Sinde köyüne gitti ve kayıpların izini sürdü. Bunlar antik dönemden kalma taş ocakları idi; bir tanesinin girişindeki toprak fazla gibi görünüyordu. Babası 1958'de bölgedeki ilk kurbanlardan biri olan bir arkadaşının yardımıyla nihayet gömü yerini bulup komiteye bildirdi.
"Öğrendiğim tüm bilgileri Sevgül Uludağ'a ve Kayıp Şahıslar Komitesine aktarıyorum. Yetkililer geliyor, bildiklerimi aktarıyorum, kroki çiziyorum, uydudan koordinatları buluyorum, araziye gidip gösteriyorum. Üzerinde durduklarım, henüz kazılmamış yerler."
Konedra’da, sigara dağıtımcısı bir İngiliz 1964'te öldürüldü. O tarihten beri kayıptır. Mustafa Gürsel’in annesi Konedralı’dır. İngiliz kaybı bulmak için henüz kazı yapılmadı.
"Kayıp şahıslar konusunda başarı kaydedemiyoruz. Komite 1981 yılında kuruldu. Aradan 42 yıl geçti. Kazılar 2006 yılında başladı ve bugüne kadar sadece yarısını bulabildik. Her iki tarafın, garantör ülkelerin ve Birleşmiş Milletler'in bu konuda daha fazla çaba göstermesi gerekiyor. Bu büyük bir başarısızlıktır. Ancak en büyük çabayı göstermesi gerekenler Kıbrıslılardır. Bu insanlar bizim kayıplarımızdır. Garantörlerden, BM'den bir şey beklememeliyiz. Kayıp insanlarımızı bulmaya çalışmalıyız. Bu insanlar bizim insanlarımız. Ama maalesef böyle insanî bir meseleyi de siyasetin içinde tutuyoruz. Bu insanî bir meseledir. Herkes kendi kayıp insanını bekliyor."
"Panayota Teyze"
Mustafa, yeri tespit edilen kayıpların cenazelerine de katılıyor. Gözleri dolu dolu "Panayiota Teyze" (Solomi Patça) hakkında konuşuyor. Kendisi yanında Kıbrıslı Türk işçiler olan zengin bir kadındı. Kıbrıslı Türkler bölgede arazisi ve işletmeleri olan bir Kıbrıslı Türkün yanında çalışmaktansa onunla çalışmayı tercih ediyordu. Panayiota Teyze yıllarca kocasının ve oğlunun dönmesini bekledi ama onlar asla dönmedi. Uludağ aracılığıyla "Panayiota Teyze" ile tanışmış, ona "ful" çiçeğini çok sevdiğini ama bulamadığını söylemiş. Mustafa ful çiçeği bulup bunu dikmek için Panayota teyzeye hediye etmiş. Ful çiçeği Panayota teyzenin Limasol'daki evinin bahçesinde bulunuyor.
"Panayota Teyze'nin yüzüne kayıp yakınlarının dramı yansıyor. Bu kadın bir daha hiç gülümsemedi. Torunları onu gülümsetmeye çalıştı ama o gülümsemesini kaybetti", diyen Mustafa, "Panayota Teyze"nin cenazesine ve defin törenine de katıldı. Yüzünde dram, hüzün, acı ve adaletsizlik izleri olduğunu belirten Mustafa, "Kızı Hristina benim kız kardeşim. Babasını, erkek kardeşini ve diğer kayıpları aradı ve iki toplumu uzlaştırmaya yardımcı oluyor. Kitlesel olarak Kıbrıslı Türkleri katledenlerin babasının ve kardeşinin öldürülmesinden de sorumlu olduğu görüşünde. Ve bu gerçektir."
Mustafa kendi toplumunda da "Panayota Teyze" gibi kişilerin de olduğunu vurguladı.
Derviş Eroğlu'nun kayıp kayınbiraderi
Mustafa Gürsel, Derviş Eroğlu'nun eşi Meral Hanım’ın erkek kardeşinin durumunu da paylaşıyor. Ağabeyi 1964 yılında kaybolmuş ve birkaç gün sonra esir değişimi yapılacağı söylenmiş. Meral Hanım’ın annesi üç koyun almış, onları evin üç girişine koymuş. Ve sonra bekleyiş başlamış. Oğlu hangi kapıdan girerse, kurban kesilsin diye... Ama oğlu hiç gelmeyince kurbanlar kesilememiş. "O annenin durumunu düşünün!" Meral Eroğlu'nun kardeşinin kalıntıları en sonunda bulunmuş. "Bilenler ama konuşmayanlar not almalı. Bu insani bir meseledir. Komite cezalandıracak birini aramıyor, sadece kayıpları arıyor."
Bir mezarın taşınması
"Bilenler ölüyor, bekleyenler ölüyor, doğa değişiyor. Bazı insanların nerede gömülü olduğunun bilenler var. Gidip o insanların kalıntılarının yerini değiştiriyorlar" diyen Mustafa Beşparmaklar'da yaşanan böylesi bir tecrübeyi paylaşıyor. "Bir gaminide 27 kişinin kalıntıları bulunuyordu. Kayıp Şahıslar Komitesi’nden önce birileri gitti, kazdı, kemikleri topladı. Komite daha sonra kazdı, parmaklar, diz kapakları buldu ve bunları insanlara verdi: 'Oğlunu al', 'işte kocan'. Geri kalanlar büyük kemikleri birileri oradan alıp başka bir yere taşıdılar. Hangi yer olduğunu tahmin ediyorum, komiteye gösterdim."
Mustafa Gürsel'in en büyük dileği komitenin çalışmalarını durdurmaması. "Kıbrıslılar olarak birbirimize bu kötülüğü yaptığımız ve bazı insanların hiç konuşmadan bunu yapmaya devam ettiği için utanmalıyız. Biz öleceğiz ve bizden sonraki nesiller de kayıplarını arayacak. Teknoloji gelişti. Savaşların olduğu yerlerde kayıplar kuyularda, gaminilerde, derelerde bulunuyor. Sakın vazgeçmeyin."
"Ölene kadar kayıpları arayacağım", diyen Mustafa. "Kıbrıs bizim vatanımız, bizim evimizdir. Şimdi Kıbrıs'a bir bakalım, durumdan memnunsak bu zihniyetle devam edelim. Ama memnun değilsek bir şeyler yapalım."
Mustafa Gürsel bizleri geleceği düşünmeye, bilenleri konuşmaya, bilgi vermeye ve medyayı kayıplar konusunu gündemde tutmaya çağırıyor.
Foto: Katia Hristodulu/KHA