Bebek ölümü ile sağlık sektöründe meydana gelen skandal bizleri yine derin düşünceye sevk etti. ‘Biz bir bağımsız devletiz ve başka ülkelerde olduğu gibi her türlü kuruma sahibiz’ şeklindeki böbürlenme acaba pratikte karşılığını buluyor mu?
Normları itibarı ile uzak olduğumuz çağdaş dünyada yaklaşık elli yıldır post-modern devlet anlayışına paralel “Yeni Kamu Yönetimi” benimsenmiştir. Buna göre vatandaş odaklı hizmet, şeffaflık, hesap verebilirlik, performans denetimi yanında vatandaşın kolay ve hızlıca hak, hukuk aramasına imkân veren kurumsal ve denetimsel yapıdan sorumlu bir kamu veya devlet yönetimi refah ülkelerinde hâkim olmuştur. Bunun en bariz örnekleri ise İskandinav ülkelerinde rastlanmaktadır.
Vatandaşa hizmeti, korumayı ve sahip çıkmayı esas alan Yeni Kamu Yönetimi anlayışı sağlık sektöründe de hakimdir. Şöyle ki, Güney Kıbrıs da dahil modern dünyada hasta olabilecek vatandaşın bugün evrensel olarak tabir edilen hakları yasal bir çerçevede garanti altına alınmıştır. Böylelikle her türlü hakkını arama fırsatı yakalayan hastalar ve yakınları yasal olarak koruma şemsiyesi altında oldukları için sağlığı yönetenlerin ve çalışanların bedel ödeme ihtimaline karşı hata ve bebek ölümünde olduğu gibi ihmalde bulunma olasılığı asgariye düşürülmektedir.
Ülkemizde hasta hakları ile ilgili mevzuat çalışmalarını yıllardır amatör bir ruhla canla başla uğraş veren Evrensel Hasta Hakları Derneği Asbaşkanı Emete İmge’ye sorduk. Kalkınma Bankası emekli tekno-bürokratlarından olan Emete İmge’nin verdiği bilgiye göre; 2000'de Tabipler Birliğinin inisiyatifiyle ve diğer hasta örgütleriyle birlikte Hasta Hakları platformu olarak yola çıktıklarını; 2 yıl sonra dernek olarak tüzel kişilik kazandıklarını; 2000 -2002 arası bicommunal (iki toplumlu) platform olarak da faaliyet gösterdiklerini, ancak 2002 yılından beri “Hasta Hakları Yasası” için uğraş verdiklerine rağmen gerek CTP gerekse UBP başbakanlığındaki hükümetlerin gereken hassasiyeti göstermediklerinden yasayla ilgili Meclise getirilen metin devamlı kadük olmuştur.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa Birliği’ne üye olmasının paralelinde Hasta Hakları Yasası da 2004 yılında yürürlüğe girerek temel mevzuatlarının bir parçası haline girmiştir.
Güney Kıbrıs “Hasta Haklarının Korunması ve Güvenlik Kanunu 2004” (THE SAFEGUARDING AND PROTECTION OF THE PATIENTS' RIGHTS LAW, 2004), KKTC’de gerek sağ gerekse sözde AB vizyonu taşıyan sol iktidarların hasta haklarına karşı duyarsızlıklarını ve sadece yaptıklarının boş laftan ibaret olduğunu ortaya koymaktadır. Bahse konu kanunun önsözü aşağıdaki gibidir (https://www.bioethics.gov.cy/Moh/cnbc/cnbc.nsf/0/745717D26F068582C2257CCA003B350F/$file/Patients%20Rights%20Law-English%20translation.pdf):
“Hastaların haklarının korunması uluslararası ve Avrupa anlaşmalarından ve diğer yasal düzenlemelerden ve özellikle Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından zaman zaman onaylanan uluslararası anlaşmalardan, Dünya Sağlık Örgütü'nün Avrupa'da Hasta Haklarının Geliştirilmesine Dair Beyannamesi'nden ve Avrupa Hasta Hakları Şartı'ndan ve 29 Ekim 2004'te imzalanan Anayasal Anlaşma'ya dahil edilen Avrupa Temel Haklar Şartı'ndan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede, sağlık alanındaki insan hakları ve özellikle yaşam hakkı, fiziksel ve ruhsal bütünlük ve güvenlik hakkı, özel hayata saygı hakkı ve sağlık hizmetlerinin sağlanmasında onurlu muamele hakkı, hastalıkların önlenmesi ve sağlık bakımı için uygun önlemler yoluyla sağlığın korunması hakkı yasayla düzenlenmesi; sağlık alanındaki insan haklarının korunması vatandaşlar için sağlık hizmeti düzeyinin sağlanmasında temel bir faktör olması; ve hastaların haklarının yasal olarak güvence altına alınması ve bu haklara saygının izlenmesi için etkili bir mekanizmanın kurulması amacıyla Hasta Haklarının Korunması ve Güvenlik Kanunu çıkarılmıştır.”
Güney Kıbrıs örneğinden de anlaşılacağı gibi; dünyada devlet denen olgu vatandaşının refahı ve sağlığı için var olduğu ve bu çerçevede vatandaş odaklı olarak yeniden yapılandığı gerçeğine KKTC’de gözlerini kapatan gerek sağ gerekse sol hükümet dönemlerinde sözde sağlığı yönetenler 20 kusur senedir Hasta Hakları Yasasını geçirmemiş, tonlarca ilacı imha ederken halen daha elektronik ilaç kayıt ve envanter sistemini kurmamış, sıradan hastalıklar yanında kronik ve amansız hastalıkların ilaçlarına erişimi giderek zorlaştırmış, Lefkoşa Devlet Hastanesi’nde dahi gerekli araç gereci ve eleman eksikliğini gideremeyip veya kasıtlı olarak gidermeyip gastroenteroloji konsültasyonu YAPAMADIĞI gerekçesiyle Başbakanı da dahil vatandaşını özel hastanelere muhtaç etmiş ve bugüne kadar genel sağlık sigortasını yürürlüğe koymayı başarmamıştır.
Sonuç olarak; vatandaşın faydasına icraat yapmak yerine makam sahibi (Bakan) olmak için her şeyi mübah görenlerin istifa etmesini beklemek nafiledir. Ayrıca, kimse kusura bakmasın ama olası bir erken seçim sonucunda iktidar değişikliğinin de ülkeye fayda getireceğini ummak tecrübeyle sabit hayalcilik olur. Zira, hükümete gelmesi muhtemel olanlardan bir taraf sağlık da dahil her türlü sorunun çözümünü platonik federatif yapıya havale ederken diğer taraf çağdaş devlet olgusundan bihaber ütopik egemen eşitlik sevdasındadır. Vatandaşı odağına/merkezine almayan devlet anlayışlarından dolayı her iki tarafı da Allaha havale ediyorum.