Türkiye’de meydana gelen ve Kuzey Kıbrıs’ın da yüreğini yakan deprem felaketinin ardından yıkılan binlerce binanın sorumluları tutuklanmaya başladı. Türkiye’de 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde yıkılan ve 35’i Kıbrıslı Türk toplam 65 kişinin hayatını kaybettiği Adıyaman’daki İsias Otel’le ilgili yargı süreci de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yakından izlediği davalardan biri... Bu davalar, deprem mevzuatını ve yasal yaptırım gücünün ne olduğu sorusunu gündeme taşıdı. Bu konuda Türkiye’de uygulanan ve yaptırım gücü yüksek bir mevzuatın olduğu ancak Kuzey Kıbrıs’taki mevzuatın yetersiz hatta “müteahhidi veya yatırımcıyı” vicdanıyla baş başa bırakan bir içeriğe sahip olduğu ortaya çıktı. Bu da ülkede olası bir depremde bir binanın yıkılması durumda sorumlularının cezalandırılmasını sağlayacak yasal bir yapı bulunmadığını gösteriyor. Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esandağlı, ülkemizdeki mevcut deprem mevzuatında müteahhidi ve yatırımcıyı; kusursuz, dayanıklı bina yapma noktasında zorlayıcı bir unsur bulunmadığını, bundan kaynaklı bir suç işlenmesi durumunda ise kamu vicdanına ve suça uygun ağır maddelerin de yer almadığını vurguladı. BAĞIMSIZ TV’de Genel Yayın Yönetmeni Ali Baturay ile Köşe Yazarı Emin Akkor’un hazırlayıp sunduğu “EMPATİ” programına konuk olan Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, mevcut mevzuatın Türkiye’de 2003’deki “taksirle yargılama” mevzuatına denk olduğunu, mevzuatın güncellenmesinin önem arz ettiğini söyledi. Esendağlı: Cezaların ağırlaştığı dönemse gün yüzü göremeyecekler Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, İsias Otel davasının çok zor bir dava olacağını belirterek, binanın yapım ve tadil yıllarıyla ilgili dönemi gösteren yılların önemine işaret etti. Otel inşaatıyla ilgili 2003 ile 2005 gibi iki önemli yıldan söz edildiğini ifade eden Esendağlı, bu yıllarda Türkiye’deki ceza kanunlarının değiştiğini, işlemlerin bu yıllardan önceye götürülmesi durumunda sorumlu kişilerin çok basit bir suçtan yargılanacağını ifade etti. Esendağlı, otel binasına müdahalenin, ceza kanunlarındaki değişiklik sonrası yapıldığının ortaya çıkarılmasıyla söz konusu zanlıların yüksek ceza alabileceğine dikkat çekerek İsias Otel dava sürecinde bu noktaya yoğunlaştıklarını vurguladı. Esendağlı, otel binasında yapılan değişikliklerin, müdahalelerin cezaların ağırlaştığı dönemde yapıldığının tespit edilmesi durumunda söz konusu kişilerin “gün yüzü göremeyeceğine” dikkat çekti. Esendağlı, Türkiye Barolar Birliği tarafından tüm aileleri temsil eden 6 kişilik kıdemli avukatlardan oluşan bir ekibin, çocuğunu kaybeden bir ailenin vekaleti üzerinden de Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden mezun olan Türkiyeli avukatlardan oluşan 6 kişilik ekibin ve Kuzey Kıbrıs’ta her iki ekiple ilgili koordinasyon sağlamak için 14 kişilik bir ekibin oluşturulduğunu söyledi. Soruşturma kapsamında 5 tutuklunun olduğunu anımsatan Esendağlı, 3 fenni meshulün (denetimci) de tespit edildiğini anlattı. Esendağlı, birinci fenni meshulün binanın ilk projesinde statikleri yapan mühendis, ikincisinin binayı otele dönüştürenin, üçüncüsünün ise beton ve kiriş raporlamalarını yapan kişi olduğunu belirterek, ikinci denetimcinin hâlâ aranmakta olduğunu, diğer ikisinin tutuklandığını kaydetti. Davayla ilgili bir şey söylemenin şimdilik doğru olmadığını dile getiren Esendağlı, Adıyaman Belediyesi ve Türkiye Turizm Bakanlığı’ndan bu otelle ilgili projelere ulaşıldığını; kolon, kiriş kesme gibi aktivitelerin olup olmadığının önemli olduğunu ifade etti. “Aileler tüm sorumluların ağır ceza almasını talep ediyor” Esendağlı, davayla ilgili umutsuz olunmaması, çok ciddiye alınması gerektiğine işaret etti. Ailelerin, davanın hızlı şekilde sonuçlanmaktan çok, sorumlu kişilerin en ağır cezayı almasını istediklerine dikkat çeken Esendağlı, şöyle devam etti: “Aileler, bu tür konularda bilinç sahibi ve aydınlatılmış durumda. Tek beklentileri etkili soruşturma, zanlıların tespiti, sorumluların mahkemeye çıkarılması ve ağır ceza almaları. Davanın derhal sonuçlanması konusunda talepleri yok. Zamana ihtiyacımız olduğu açık”. Deprem bölgesinde her yıkılan binanın suç mahalli olduğu ve ölümün olduğu her binanın dosya halinde inceleneceği üzerinde duran Esendağlı, sorumluların suçu tespit edilirse yargılama olacağını anlattı. Esendağlı, İsias Otel’in Türkiye’deki depremin sembol davası olduğuna işaret ederek, aynı zamanda en hızlı ilerleyen dava olduğunu söyledi. Esendağlı, yaptıkları araştırmalar sonucunda ilk dosya üzerine gizlilik kararı konduğunu belirterek, böyle bir kararın planının olduğunu ancak güven bunalımı yaşandığı için tepkiye yol açtığını kaydetti. Türkiye’de avukatların soruşturmayla ilgili evraklara erişiminin olduğunu dile getiren Esendağlı, gizlilik kararı olması durumunda bu erişimin de kısıtlanabileceğini ifade etti. “Ülkemizdeki deprem mevzuatı yetersiz, yasal yaptırımdan yoksun” Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı, ülkemizde bulunan deprem mevzuatının çok zayıf ve eksik olduğunu kaydetti. İmar açısından depreme dayanıklılık noktasında özel kuralların güncellenmesi, denetim mekanizmalarının sıkılaştırılması ve yaptırımlar getirilmesi gerektiğini dile getiren Esendağlı, deprem kuşağında bir ülke için binaların taşıması gereken özelliklerin, bağımsız denetimlerin yapılmasının önemli olduğunu ifade etti. Esendağlı, sadece projeye uygunluğun değil, yapısal uygunluğun da önem arz ettiğine işaret ederek, olası bir deprem felaketi sonrasında sorumluların cezalandırılması ya da bu tür bir suçu işleyecek kişilerle ilgili yasal bir hazırlığın olmadığına dikkat çekti. Esendağlı, “Bizim şu anki mevzuatımız Türkiye’de 2003’teki ‘Sadece taksirle yargılanır’ dediğimiz mevzuata denktir. Böyle bir suç işlense kamu vicdanına ve işlenen suça uygun ağır maddeleri yoktur. Mevzuatın güncellenmesi gerekiyor. Mevzuatta müteahhitti, yatırımcıyı; kusursuz, dayanıklı, güçlü, deprem karşısında ayakta duracak bina yapması yönünde zorlayıcılığı madde yok. Vicdanlıysan yaparsın şeklindedir” dedi. “ Gerekirse polisi, polise şikayet edeceğim” Hasan Esendağlı, KKTC Anayasası, İyi İdare Yasası ve Bilgi Edinme Hakkı Yasası hükümleriyle yurttaşların bilgiye ve belgeye erişim hakkı verildiğini ancak devlet veya kamu kurumlarına yapılan yazılı müracaatlara yasaya uygun şekilde cevap verme oranlarının çok düşük olduğunu söyledi. Esendağlı, “Bilgi Edinme Hakkı Yasası” bağlamında dilekçeyle ilgili kuruma başvuru yapılmasına rağmen bu başvuruların ya hiç cevaplanmadığını ya da baştan savma yanıtlandığını vurgulayarak, Türkiye’de kamuya ilişkin birçok belgeye ulaşım mümkünken Kuzey Kıbrıs’ta geriye giden bir durumun olduğunu anlattı. Esendağlı, sorunun temelde devlet kurumlarının demokrasi, hukukun üstünlüğü ve şeffaflık ilkelerini özümseyememiş olmasından kaynaklandığını ifade etti. Özellikle Polis Genel Müdürlüğü’ne yazdıkları hiçbir yazıya cevap alamadıklarına dikkat çeken Esendağlı, gerekirse polisi polise şikayet edeceğini belirtti. “KKTC’deki kamu rejimi çökmüş durumdadır” Esendağlı, liyakatin olmadığı bir sistemin çökmeye mahkum olduğunu belirterek, KKTC’deki kamu rejiminin çökmüş durumda olduğunu kaydetti. Mevzuat eksiklikleri olsa da geçirilmiş yasaların da uygulanmadığını dile getiren Esendağlı, hükümete duyulan güven azalırken, kendilerine olan güvenin arttığını ve bunun sıkıntılı bir durum olduğunu ifade etti. Esendağlı, kamudaki esas sorunun yasaların uygulanmaması olduğuna işaret ederek, Anayasa’yı koruması gereken kişilerin onu delmesinin ardından halktan nasıl bir beklenti içerisinde olunacağını sordu. Esendağlı, bu durumda toplumda anarşinin ve kaosun yaşanabileceğini söyledi. “Yargıda liyakat sorunu yaşanıyor” Esendağlı, Yüksek İdare Mahkemesi’nin kamuda gerekçesiz bir şekilde yapılan terfi, ilk atama ve görevlendirmeleri iptal ettiğini belirterek, öte yandan gerekçesiz atamalara yönelik en büyük örneğin ise Yüksek Adliye Kurulu atamaları olduğunu kaydetti. Yazılı bir sınav olmadan, gizli oylamayla yapılan tayinlerin liyakatsiz olduğunu dile getiren Esendağlı, bunun savunulamayacağını ve örneğinin de olmadığını ifade etti. Güney Kıbrıs dışındaki tüm Avrupa Birliği ülkelerinde yargıç atanmasında yazılı sınavların söz konusu olduğuna işaret eden Esendağlı, işin sonunda kimsenin bu atamaların neye göre yapıldığını sormayacağını anlattı. Esendağlı, polis teşkilatındaki sıkıntıların çözülemeyecek durumda olduğunu belirterek, bir çözüme ulaşılabilmesi için polis teşkilatının kapatılıp yeniden kurulması gerektiğini vurguladı. Polis teşkilatının kendi içinde adaleti sağlayamadığını, 20 senedir her terfisinin davalık olduğunu ve kendi “yavrularını yemeye” başladığını dile getiren Esendağlı, güvenliği sağlama görevinin kötüye kullanılmaya başlandığını ve mekanizmanın çürüdüğünü ifade etti. Esendağlı, Kıbrıslı Türklerin Türkiye’ye alınmaması konusunun milli güvenlik gerekçesi olarak gösterildiğine işaret ederek, bunun Türkiye için çok önemli bir konu olduğunu, bunun üzerinden bazı Kıbrıslı Türkkerin Türkiye’ye sokulmadığını anlattı. Türkiye’deki hükümetin Kıbrıslı Türkleri güvenlik tehdidi nedeniyle Türkiye’ye almadığına dikkat çeken Esendağlı, Kıbrıslı Türklere böyle bir şeyin reva görülmesinin “günah ve gerçek dışı” olduğunu vurguladı. Esendağlı, Türkiye’deki iklimin de değişmekte olduğunu belirterek, siyasetçinin, gazetecinin, entellektüelin Türkiye için ne gibi bir zafiyet olacağını sordu.