Aşk mı bağımlılık mı?

Abone Ol

         Günümüz dünyasında, aşk artık bilim adamlarının da ilgisini çekmektedir.   Bundan önce, felsefe aşk konusu ile çok ilgilenmiş ve duvar yazısı olarak tanıdığımız pek çok kalıp, binlerce yılların öncesinden günümüz aşıklarına ulaşabilmiştir. Hele Edebiyat… Şiirden, öyküye, romana, masala kadar uzatır aşkı. Shakespeare'in uzun tiratları, aşkın bilmediğimiz renklerini ezberlememizi sağlayacak güçtedir: "Aşk yardım etti, aramamı fısıldayarak. O bana akıl verdi, ona göz oldum ben de. Denizci değilim ama uzak denizlerde yıkanan uçsuz bucaksız kıyılar kadar uzak olsan da sen, sana ulaşmak için açılırdım denizlere."

      Aşık olmak, vuslatı yaşamak; yetişkin bireyler kadar, gençliğin, çocukluğun da duygusal derinliklerinde gezinen yaşamsal bir gereksinim ve var oluştur. Ebeveynden zamansız ayrılan çocuğun gözünün yaşında, ilk aşkını elinden kaçıran ergen gencin dünyasının kararmasında görürsünüz aşkın izlerini. Çocuk, ebeveyn yokluğunun yarattığı acıyı ve bitmeyen aşkını ihtiyarlayıp veda ettiği zamana kadar yaşatır. Ergen, yeni bir sevda bulana kadar, karanlıktadır. Freddy Quinn'in "Oh my darling Clementine" şarkısındaki gibi, kaybettiği sevgilisinin mezarında çiçekler açmadan; ergen âşık, tekrar sevdalanır. Her sevdası, güneşi daha parlak ışıltılarla çağırır.

      Yetişkinler için ise günümüzde aşk olgusu, kafa ve kalp karıştırıcıdır. İlişkiler içeriden ve dışarıdan gelen nedenlere hızlı dönemeçlere takılıp kaza yapma riskiyle doludur. Üstelik günümüzün dünyası, teknolojinin en üst seviyede hayatımızı kontrol ettiği bir dünya. Başkalarının ne kadar mutlu veya güzel veya çok seviliyor olduğunu görmek için dışarıya çıkmaya gerek yok. Sosyal medya, her an güncelleşiyor: başkaları çok güzel, çok başarılı, çok seviliyor, çok mutlu… Shakespear tekrar fısıldıyor kulağıma: "…ne kadar acıdır, başkasının gözüyle bakmak mutluluğa."

      İki yıl devam eden büyük aşkının etkilerini ölene kadar taşıyan Mayakovski, duygusal depremlerinde fark eder ki; sevmek, her şeyi kabul etmek değildir. Aksine sevginin, aşkın eksikliğinin göstergesidir. Kısa ömrünün son anlarında bile sevgilisine duyduğu bağlılık dikkat çekicidir. Bu gerçek bir aşk mı yoksa aşk sanılan bir bağımlılık mı diye düşüncem savaş veriyor. Yirminci yüzyılın ilk on yıllarında da aşk ve bağımlılık dans etmeyi seviyor muydu?

      Gerçekten de sevmek her şeyi kabul etmek değildir. Ama, kabul edenler var. Aşka, sevgiye yükledikleri bir kadercilik, çaresizlik de eşlik edebilir onlara. Bu nedenle günümüzde bazı bilimsel kavramlar herkesin dilinde: zehirli ilişkiler, bağımlı ilişkiler, eşit ve eşdeğer olmayan ilişkiler…

    Konumuz da bu. Kendimizi âşık sanırken, aslında bağımlı olduğumuz sevdalara mı düşüyoruz? Mutsuz ama ayrılmak istemeyen o kadar çok kişi var ki! Alavere ilişkisinin dengesiz olduğu, çiftin bir eşinin zarar gördüğü, kendini sevgilinin serçe parmağından bile değersiz hissettiği ilişkiler yaşayan ve bitiremeyen dünya kadar insan var. "Bu da böyle bir sevmek işte" der ve yola devam edersiniz. Veya, aşkın aşk olduğundan emin olmak istersiniz.

      Bu ciddi bir konudur. Aşk mı bağımlılık mı?

      Haftaya tartışalım.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }