18 Aralık 1963 gecesi arkadaşlarım Maraş’a gezmeye gitti, meydan dayağı yediler. Arkadaşlarla her zaman birlikte giderdik o gece birkaç kişimiz gitmedik. 1963 Haziranda NKL bitirmiştim delikanlılık işte, hiç düşünmeden ertesi gece 19 Aralık ilk akşam üç arkadaş Palm Beach bölgesine gezmeye gittik, şimdiki tenis sahaları bulunan tarafta banka oturduk. 5-10 dakika sonra AN002 Simca marka gri araba yanımızda durdu, sürücü yalnızdı ‘burada ne yaparsınız’ dedi, Rumca ‘otururuz’ dedim. Hızla otele doğru sürdü. Arkadaşlara ‘adam toplayacak da gelsin, kaçalım’ dedim.
Futbol sahası karşısında şimdi park yeri olan alan topraktı otlar dikenler belden yukarı, oraya daldık son hızımızla koşardık. Sahil tarafından bir araba süratle sahaya bize taraf döndü, yere yattık. Araba dopdoluydu, yanımızdan geçip uzaklaşınca koşarak yola çıktık. Oradan koşarak Canbulat Kapısına dönen kavşağa geldiğimizde arkamızdan araba ışıkları belirdi. Hendeğe yaklaştıydık, hisara el kol işareti yaptık çağırdık sanki birileri varmış gibi. Kavşakta durdular, arabadan 5-6 kişi indi sopalarla, bağırdılar çağırdılar sövdüler, biz da onlara. Fazla yanaşamadılar çekip gittiler, biz de kaleye girdik.
20 Aralık ertesi gece gene üçümüz Mağusa kapısından köprüden çıktık Evkaf Apartmanlarına gidecektik. Ana yola geldiğimizde yaya iki polisle karşılaştık. Biri Hüseyin’di,( ona yeşil gözlü da derlerdi. 1970’te Polis olup Serdarlı’ya tayin olduğumda birlikte çalıştık.) Tanışıktık, geri kaldı yavaşça bana ‘nereye gidersiniz, sakın Maraş’a gitmeyin, bu gece bir şeyler olabilir, o Rum’dur tabancası var, Rum polislerin hepsine silah verdiler, Türklere vermediler’ dedi, yürüdü. Biz de Evkaf Apartmanlarına yürüdük, Maraş’a gidecek değildik zaten.
Apartmanlarda saatçi Niyazi beyin vitrinlerine bakarken NKL bitişiğindeki Polis Müdürlüğünde silahlar patladı, derhal kaleye koştuk köprüden içeri girdik, bir anda halk Mağusa Kapısına toplandı, az sonra Polis Ali Cengiz perişan halde üniformalı ancak şapkasız yalpalayarak köprüden kaleye girdi. Türklerin hepsine ateş açtılar dedi. Bu sırada Sancaktarımız orada kendini açık etti, halkı dağıttı. Oradan NK Meydanına gittik, ana baba günü. Dökmecioğlu’nun dükkanı önü yoğundu, Enver Yağcıoğlu’nun Enver Kotak’a ‘Eşrafı toplayalım’ dedi. Endişeyle meydanda sabahladık. İşte o gece geç vakitte teyzemin oğlu Zeki ile beraberindeki bayan Lefkoşa’da arabayla evlerine giderlerken Rum Polisleri tarafından durdurulup Şehit edildiler. Gündüzün de Lefkoşa’da Lise öğrencileri ve Atatürk Büstü Rum polislerince kurşunlandı, böylelikle ENOSİS hedefli Akritas adlı Türkleri imha planı uygulanmaya kondu.
Rum saldırıları ada geneline yayılıp ortak devletten kovulan Kıbrıs Türk halkı 11 yıl süren katliamlar, göçler, zulümler, endişeler, korkular ve sefaletle karşı karşıya kaldı. Lakin Garantör Anavatan Türkiye’mizin sert ihtarları, ültümatom ve zaman zaman uçaklarla polisiye müdahaleleri ayni zamanda her türlü yardım ve destekleri sayesinde yok edilmekten kurtulduk. 1974’e kadar bekledik, yılmadık inançla direnişi sürdürdük. hayatta kalmayı ayni zamanda Rum emellerine engel olmayı başardık.
Uzlaşmayan ve hayallerinden vaz geçmeyen ENOSİS’çi EOKA’cılar 15 Temmuz 1974’te Yunan Cunta askerleri birlikte ikinci darbeyi Cumhuriyete yapınca Garantör Anavatan Türkiye’miz meşru müdahaleyle adada bu günkü durumu sağladı, adaya barışı ve huzuru getirdi. Rum-Yunan’ın bu son büyük hatası olmasaydı bunca yıl içinde durumumuz ne olurdu, aklın alamayacağı bunca adaletsizliklerle vahşetin yaşandığı güzel dünyamızda? Heeey dünya ülke Liderleri, dünya insanları barış, huzur, güven içinde adil, eşit yaşamak ister. Buna odaklanın gereğini yapın, yeniden yapılanın, Hür olmak için, hapsedildiğiniz BMGK beşlisinin çemberini parçalayıp aşınız ve yeni temiz bir dünya düzeni yaratın.
Parantez açalım. Yahu AKEL, alemsin Vallahi ne yaptın bizimkilere da biri gelir ikisi gider kapından, büyü mü yaptın, yoksa bir şeyler mi yedirip içirdin da kara sevdalılar gibi sana uğramadan etmezler. Öğretmenimiz, derneklerimiz, siyasi partilerimiz habire kapını aşındırırlar. Ne yaptın 2004’te attığın kazığa, tatlı mı geldi da sanki hiçbir şey olmamış gibi aldırmazlar, eskiden daha çok gelmeye başladılar. Haaa buldum, ENOSİS kararından mahsusçuktan olsun vaz mı geçtin? Seni gidi seni, sende hüner beceri çok nasılsa. Attığın kazığı unutturdun, unuttular. Sen da 1974 öncesinde yandaşlarının köşe bucak kaçarken yakalandıkları yerde EOKA-Yunan Cuntası tarafından işlerinin bitirildiğini unuttun. Hepinizi bunların katliamından Türkiye’nin kurtardığını da unuttun, da Türkiye Garantisine hepsinden ziyade sen karşı çıkarsın utanmadan? Bak sana diyeyim, bu sefer eline düşerlerse öyle şimdiki gibi davranmayacağını ben bilirim da, aha bu kapını aşındıranlar bilmez, senden ricam onlara göster öğrensinler, deka driyanın on üç olduğunu da hem. 1981’de AKEL’in Genel Sekreteri Ezikiyas Papayuannu’nun Türk halkını yok etmek için tüm parti üyelerine gönderdiği 2 maddelik genelgeyi hatırlatayım, bilmeyenler bilsin.
Madde 1- Kıbrıs sorununun bir savaş ve işgal sorunu olarak 1974’te başladığını içte ve dışta herkese kabul ettirmeliyiz.
Madde 2- Kültür, sanat, gelenek, tarih ve folklor gibi yöntemlerle adada ‘Kıbrıslı Türk’ ve hatta ‘Türk değil bir ortak Kıbrıslı kimliği olduğunu coğrafi ve kültürel- tarihi veriler üzerinden Türk toplumuna kabul ettirmeliyiz. Bunu başarırsak sorun kendiliğinden çözülür, başaramazsak sonuç iyi olmaz.
Başardınız hem de bizi ikiye değil üçe bölerek başardınız bay Stefanu, dersinize iyi çalıştınız ve çalışırsınız, bu genelge çok önemli sıkı sıkıya sarıldınız, bence başarıyı genelgeye, hem bizdeki zayıf halkalara ve çabalarınıza borçlusunuz. Bizim Öğretmen Sendikaları yerinde duramaz oldu ortak eğitim ne zaman diye, biraz acele ediniz. Bu tarafta ipleri ellerine aldılar, hükümet baş edemez oldu.