Kıbrıs

20 Temmuz kutlamaları Cumhurbaşkanı Tatar'ın konuşmasıyla başladı

Abone Ol

20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı kutlamaları, 21 pare top atışı ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Bayrak Radyo Televizyon Kurumu (BRTK) televizyonundan yayımlanan konuşmasıyla başladı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BRTK ekranlarından saat 12.00’de yaptığı konuşmada, halkın 20 Temmuz Barış Harekâtı ile elde ettiği en büyük kazanımlardan birinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kavuşmak olduğunu vurguladı.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs Türk halkına özgürlüğü ve bağımsızlığı getiren, vatanı ve devleti yaratabilme yolunu açan 20 Temmuz Barış Harekâtı’nın 49’uncu yıl dönümüne gelindiğini hatırlatarak, “En büyük bayramımızı büyük bir coşku ve heyecanla kutlarken, aziz şehitlerimizi, özgürlük ve bağımsızlık mücadelemizin lideri Dr. Fazıl Küçük’ü, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ı, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’i, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ı bir kez daha rahmet ve minnetle anarken, gazilerimizi saygıyla selamlıyorum” dedi.

“Mücadelemizde ve yolumuzda ilerlemeye devam ediyoruz”

20 Temmuz’un bir asırlık mücadelenin Mutlu Barış Harekâtı ile taçlanmasının ve halkın özgürlük ile güvenliğe, ülkenin ise barışa ve huzura kavuşmasının 49’uncu yıl dönümü olduğunu belirten Tatar, “Bugün, kendi devletimizin çatısı altında, kendi vatanımızda özgür, egemen korkusuz ve başı dik olarak yaşıyorsak, bunu halkımızın bir asırlık mücadelesine, aziz şehitlerimize, Mutlu 20 Temmuz Barış Harekâtı’na ve Mücahitlerimiz ile Mehmetçiklerimize borçluyuz.  Bunu unutmak ve unutturmak asla mümkün değildir” ifadelerini kullandı. Tatar, geçmişe takılıp kalmadan, düşmanlık gütmeden ama geçmişte yaşananları unutmadan mücadeleye ve ilerlemeye devam edildiğini vurguladı.

“Rum-Yunan ikilisinin bu adayı bir Elen adası yapma girişimleri yeni değildir”

Konuşmasında Kıbrıs’taki tarihi süreçlere de değinen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, şöyle konuştu:

“Rum-Yunan ikilisinin, atalarımızın fethettiği, Anadolu’dan gelerek yerleştiğimiz ve vatan bildiğimiz bu adayı, Girit adasında yaşananlar gibi Türkleri yok ederek bir Elen adası yapma girişimleri yeni değildir. 

Tarihi gerçeklere ve belgelere baktığımızda 1821 yılında başlayan bu girişimin Kıbrıs’ın 1878 yılında İngiltere’ye kiralanması ve İngiltere’nin 1914 yılında Kıbrıs’ı ilhak etmesinden sonra daha da yoğunlaştığını görürüz. 1912 yılında 32 köyümüzün saldırıya uğraması ve Türklerin göçe zorlanmalarını da unutmak mümkün değildir.

Rumların 1931 yılında başlattıkları isyanın ve 1955 yılında devreye konulan EOKA terör örgütünün de hedefi, Kıbrıs Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’a bağlamaktı.

Yunanistan ve Rum Ortodoks Kilisesi tarafından organize edilen ve desteklenen EOKA terör örgütünün saldırılarına ve katliamlarına karşı halkımızı savunmak amacıyla Türk Mukavemet Teşkilatı öncülüğünde büyük bir direniş başlatılırken, halkımız evlatlarını toprağa verdi. Çok büyük acılar yaşandı. Can ve kan pahasına adanın Yunanistan’a bağlanması önlendi.

Sevgili kardeşlerim, TMT öncülüğünde yürütülen destansı direnişle, Rumlar tarafından ‘azınlık ve misafir’ olarak görülen halkımız 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin eşit kurucu ortağı olmayı başardı. Ama ne var ki değişmeyen ve hâlâ devam eden Rum zihniyetine göre azınlık olan Kıbrıs Türklerinin devlet yönetiminde yer almaları mümkün değildi.

Rum liderliği Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ‘Enosis’e bir sıçrama tahtası’ olarak görürken, cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren Rum silahlanması başladı, Anayasa’da Türklere tanınan tüm haklar ayaklar altında çiğnendi ve Türk halkını imha planı olan Akritas Planı devreye konuldu. Akritas Planı doğrultusunda 1963 yılının 21 Aralık günü Rum saldırıları başladı. Bu saldırılarda 103 köyümüz yakılıp yıkılırken, on binlerce insanımız göç etmek zorunda kaldı. Camilerimiz ve kutsal mekanlarımız yok edildi. İnsanlarımız katliam çukurlarına gömüldü.

Halkımız eşit kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoruyla dışlanırken, adanın yüzde 3’üne tekabül eden gettolarda kuşatma altına alındı, çadırlarda yaşamaya mahkum edildi. Açlığa ve yoksulluğa itildi. İnsanlarımız yollardan, iş yerlerinden alınarak katledildi.”

“Unutmadık ve unutmayacağız”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, dünyanın yaşananlara ve halkın katledilmesine seyirci kalırken, Türkiye’nin o günlerde de Kıbrıslı Türklerin yanında olduğunu vurguladı ve “Halkımız, anavatan Türkiye’nin destek ve yardımlarıyla mücadeleye devam etti. Bunları da unutmak asla mümkün değildir. Unutmadık ve unutmayacağız” dedi.

Yunan liderliği ile Kıbrıs’taki uzantılarının Enosis hayalinden vazgeçmeyerek 15 Temmuz 1974’te yaptıkları darbe ile “Kıbrıs Elen Cumhuriyeti”ni ilan ettiklerini hatırlatan Tatar, burada hedeflenenin de Kıbrıs Türk halkını yok edip adayı Yunanistan ile birleştirmek olduğunu kaydetti. Tatar, bunun üzerine Türkiye’nin de uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan garantörlük hakkını kullanarak 20 Temmuz 1974 sabahı Barış Harekâtı’nı başlattığını anımsattı.

Barış Harekâtı devam ederken halkın yaşadığı büyük acılardan bahseden Tatar, “Türk askerinin ulaşamadığı bölgelerde savunmasız durumda bulunan halkımız Rumlar tarafından katliamdan geçirildi. Limasol, Larnaka, Baf, Taşkent, Atılar, Muratağa ve Sandallar katliamları ile diğer bölgelerde yaşananlar Rum vahşetinin en büyük kanıtıdır. Eğer Türk askeri gelmeseydi Kıbrıs Türk halkı tümüyle soykırımdan geçirilecek ve ada bir Elen adası olacaktı” dedi.

“Kıbrıs’ta gerçek işgalci Rum-Yunan ikilisidir”

Rum-Yunan ikilisi ile bazı çevrelerin Kıbrıs’ta yaşananları gizleyip, Kıbrıs sorununun 1974 yılında başladığını ve Barış Harekâtı’nın ‘bir işgal harekâtı’ olduğunu ileri sürdüğünü belirten Cumhurbaşkanı Tatar, “Bu iddialar ve suçlamalar asla kabul edilemez. Bu iddiaları ileri sürenler, işgalci görmek istiyorlarsa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin silah zoruyla bir Rum devletine dönüşmesine ve 15 Temmuz 1974’de Yunanistan ve işbirlikçileri tarafından gerçekleştirilen faşist darbeye bakabilirler. Kıbrıs’ta gerçek işgalci Rum-Yunan ikilisidir. Bu arada şunu da belirtmekte büyük yarar vardır; 20 Temmuz Barış Harekâtı gerçekleşmemiş olsaydı, 15 Temmuz 1974 faşist darbesine karşı çıkan bütün Rumlar darbeciler tarafından katliamdan geçirilecek, Yunanistan’daki Cunta Yönetimi yıkılmayacak, Yunanistan’a demokrasi gelmeyecekti” diye konuştu.

“KKTC devlet olma yolunda verilen 59 yıllık mücadelenin en önemli sonucudur”

Halkın 20 Temmuz Barış Harekâtı ile elde ettiği en büyük kazanımlardan birinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kavuşmak olduğunu anlatan Tatar, KKTC’nin devlet olma yolunda verilen 59 yıllık mücadelenin en önemli sonucu olduğunu kaydetti.

Halkın devlet olma yolundaki mücadelesine de değinen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, konuşmasına şöyle devam etti:

“Halkımız, eşit kurucu ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nden silah zoruyla dışlanırken, 1964 yılının Ocak ayında kendi kendini yönetmek ve yönetsel işlevleri yerine getirebilmek için Genel Komite’yi oluşturdu. Bu ayrı bir devlete sahip olabilmek yolunda atılan ilk adım oldu. Bunu, 1967 yılında Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi, daha sonra Kıbrıs Türk Yönetimi’nin oluşumu izledi. Barış Harekâtı sonrasında Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi, 1975’te ise Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. 15 Kasım 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi.

Kıbrıs Türk halkının varlığını ve iradesini temsil eden KKTC, egemen, özgür ve tüm demokratik kurumlarıyla çağdaş bir devlettir. En az Rum devleti kadar meşrudur. KKTC tanınsa da tanınmasa da vardır ve var olmaya devam edecektir. Tüm baskılara, ambargolara ve izolasyonlara rağmen bu devlet dimdik ayaktadır. 

Pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de bazı ekonomik ve sosyal sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunlar yaşanıyor diye devletimizden ve egemenliğimizden vazgeçecek değiliz. Tam aksine, birlik ve dayanışma ruhuyla çalışarak devletimizi daha ileri noktalara taşımalıyız. 

Ekonomide, turizmde, yükseköğrenimde, bilişimde, sanayide, inşaat ve emlak sektöründe, endüstriyel tarımda ve diğer tüm sektörlerde daha yüksek seviyelere ulaşacağımıza inanıyorum. Anavatan Türkiye’nin yardımlarıyla bunu mutlaka başaracağız. Asrın Dev Projesiyle Anadolu’nun suyu topraklarımıza akarken, yeni Ercan Havalimanı’nın açılması da ulaşımın yanı sıra ekonomiye ve turizme çok büyük katkı sağlayacaktır.”

 “AB’nin Kıbrıs konusundaki hukuka aykırı ve ayırımcı tutumu,

Rum-Yunan ikilisini cesaretlendirmekte ve çözüm çabalarını dinamitlemektedir”

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir anlaşmaya ulaşmayı hedeflediklerini de vurgulayarak, “Bu hedefe yönelik olarak da 1968 yılında başlayan ve uzun yıllar devam eden müzakere süreçlerinde Anavatan Türkiye ile birlikte her zaman olumlu ve yapıcı bir tutum izledik. Ama ne var ki halkımıza azınlık haklarını dayatma çalışan Rum-Yunan ikilisi hakimiyetçi ve olumsuz tutumunu sürdürmüş ve hâlâ da sürdürmektedir” dedi.

Rum-Yunan ikilisi ile destekçilerinin ana hedefinin federal çözüm altında halkın devleti ile müktesep egemen eşitliğini yok etmek, “sıfır asker- sıfır garanti” dayatmasıyla Türkiye’nin garantörlüğünü kaldırmak ve Türk askerini Kıbrıs’tan uzaklaştırmak olduğunu anlatan Tatar, çözümden ve anlaşmadan yana olduğunu ancak bunları kabul etmenin mümkün olmadığını vurguladı.

Tatar, “Doğu Akdeniz’de bir Türk devleti olan ve Türk egemenliğinin dayanak noktasını oluşturan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını hazmedemeyen emperyalist güçler ile Avrupa Birliği’nin Rum-Yunan ikilisine destek vermesi çözümün önündeki bir diğer engeldir. AB’nin Kıbrıs konusundaki hukuka aykırı ve ayırımcı tutumu, Rum-Yunan ikilisini cesaretlendirmekte ve çözüm çabalarını dinamitlemektedir. Annan Planı referandumu sürecinde AB’nin Kıbrıs Türklerine vermiş olduğu sözlerin bir tekini bile yerine getirmemesi ve referandumda hayır diyen Rum tarafını üyeliğe alması da AB’nin gerçek yüzünü ortaya sermektedir” diye konuştu.

 “Gelecek bizimdir, gelecek Kıbrıs Türk halkınındır”

Annan Planı ile ilgili referandum süreci ve Crans Montana görüşmelerini de değerlendiren Cumhurbaşkanı Tatar, şunları kaydetti:

“Sevgili vatandaşlarım, özellikle Annan Planı ile ilgili referandum sürecinde ve Crans Montana görüşmelerinde yaşananlar federal temele dayalı bir anlaşmanın mümkün olmadığını bir kez daha gözler önüne sererken, egemen eşit iki ayrı devletin varlığına ve kurumsal iş birliğine dayalı çözüm önerimiz gündeme gelmiş ve bu önerimiz ilk kez Cenevre’de gerçekleşen toplantıda BM’ye sunulmuştur.

Anavatan Türkiye tarafından da desteklenen bu çözüm şekli Kıbrıs’ın ve bölgenin yararına olacak tek çözüm yoludur. Bu önerimizden geri adım atacak değiliz. Egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan müzakere masasına oturacak değiliz. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM’nin 77’nci genel kurul toplantısında yapmış olduğu tarihi konuşmasında dünya ülkelerine ‘KKTC’yi tanıyınız’ çağrısında bulunmasıyla yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Anayasal adıyla Türk Devletleri Teşkilatı’na gözlemci üye olarak kabul edilmesi de bir diğer büyük başarımızdır. Bu başarılar elbette devam edecektir. Gelecek bizimdir, gelecek Kıbrıs Türk halkınındır.”

“Dayatmalara boyun eğmeyeceğiz”

“Anavatan Türkiye’de demokratik bir ortamda ve halkın büyük bir katılımıyla yapılan seçimde yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk yurt dışı ziyaretini KKTC’ye yapması ve ‘her zaman KKTC’nin yanındayız’ mesajını vermesi yeni siyasetimize bir güç daha katmıştır” diyen Tatar, son günlerde “Guterres Çerçevesi” yeniden ısıtılıp gündeme getirilirken, müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi yönünde girişimlerin bulunduğunu belirtti ve bunları “dayatma” olarak değerlendirdi.

Tatar, “Guterres Çerçevesi ile Crans Montana görüşmelerinde federal temele dayalı ve Rum hakimiyetinde üniter bir devlete evrilecek bir çözüm şekli ile Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması dayatılmak istenmişti. Şimdi de aynı dayatmalarda bulunuyorlar. Buradan dünyaya bir kez daha sesleniyorum; böyle bir çözüm şeklini kabul etmeyeceğiz, dayatmalara boyun eğmeyeceğiz, egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz tanınmadan müzakere masasına oturmayacağız” ifadelerine yer verdi.

“Bir milyonu aşkın kişi kapalı Maraş’ı ziyaret etti”

2020 yılında, uluslararası hukuk ve insan haklarını dikkate alarak KKTC’nin bir parçası olan kapalı Maraş açılımını başlattıklarını ve Kapalı Maraş’ta kamuya ait bazı bölgeler ile deniz sahilinin bir bölümünün halkın kullanımına açıldığını anımsatan Tatar, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı’nın 47’nci yıl dönümünde de kapalı Maraş açılımının ikinci aşamasına geçildiğini, bu çerçevede kapalı Maraş’ın yüzde üç buçuğuna tekabül eden bölgenin askeri bölge statüsünden çıkarılarak, iade talebiyle başvuran hak sahiplerine yönelik Taşınmaz Mal Komisyonu’nun bu yönde karar vermesine olanak sağlandığını anlattı.

Bugüne kadar 500’den fazla Rum’un Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurduğu, bir milyonu aşkın kişinin ise kapalı Maraş’ı ziyaret ettiği bilgisini paylaşan Tatar, tüm bunların Kapalı Maraş açılımının ne kadar doğru olduğunu gösterirken, ekonomiye de büyük katkılar sağlandığını söyledi. Cumhurbaşkanı Tatar, Kapalı Maraş açılımının devam edeceğini de vurguladı.

“Anavatan Türkiye’ye daha sıkı sarılalım”

Tatar, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Kendisini Kıbrıs’ın tek sahibi olarak gören Rum tarafı Doğu Akdeniz’e ve enerji kaynaklarına sahip çıkma uğraşlarını sürdürürken, anavatan Türkiye ile KKTC’yi dışlamaya çalışmaktadır. Rum tarafının bu girişimlerine karşı seyirci kalacak değiliz. Karada ve havada olduğu gibi Mavi Vatan’a da kararlılıkla sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Sevgili vatandaşlarım, en büyük gücümüzün Anavatan Türkiye olduğunun bilincinde olan Rum-Yunan ikilisi ile bazı çevreler Anavatan Türkiye ile var olan bağlarımızı koparabilmek amacıyla her türlü provokasyon ile algı operasyonları yürütmektedir. Bunlara karşı dikkatle ve uyanık olalım, Anavatan Türkiye’ye daha sıkı sarılalım. Unutmayalım ki; Anavatan Türkiye ile Kıbrıs Türk halkı et ve tırnak gibidir. Tasada ve kıvançta her zaman biriz, bir olmaya devam edeceğiz. Özgürlüğümüz ve bağımsızlığımız uğruna şehit düşen Mehmetçiklerimiz, şehit Mücahitlerimiz ile bu topraklarda kucak kucağa yatmaktadır. Anavatan Türkiye ile tasada ve kıvançta her zaman biriz ve bundan sonra da bir olmaya devam edeceğiz.

Sevgili vatandaşlarım, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramınızı bir kez daha kutlarken, Allah’tan dileğim 20 Temmuz 1974 sabahı Girne semalarında doğan özgürlük güneşinin hiç sönmemesi ve sonsuza dek parlamasıdır. Bu kutlu günde, her zaman yanımızda olan destek ve yardımlarını esirgemeyen Anavatan Türkiye’ye, kahraman Türk Ordusuna şahsım ve halkım adına şükranlarımı sunarken, aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, gazilerimizi saygıyla selamlıyorum.”

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }