Bizimkisi gibi ılık iklimlerde kızların ergenliğe girişi 12, erkeklerinki ise 14 yaş civarında başlar. Bu, çocukluğun sürdüğü ancak, duygusal bütünlük, fizyolojik ve bedensel değişimlerin başladığı, bir büyüme sürecidir ve yirmili yaşlarda erişkinliğe ulaşıldığında tamamlanacak yaşamın en uzun gelişim dönemidir. Ergenlik bitmeden önce, 18 yaşında, kişi hukuki, sosyal ve duygusal bütünlük açısından çocukluğu terk eder. Ergenliğin ilk dönemlerinde kişinin çocuk, sonralarında yetişkin sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Yetişkinliğe ulaşmadan anne baba olan gençlerin sayısının hızla arttığı bir dönemde yaşıyor oluşumuz da düşünülmesi gereken bir konudur.
Bu gün sizinle ergenin “kim” olduğunu konuşalım. Elbette her insan kendine özgüdür ve biricikliği evrenseldir ama ergen olmanın ortak acıları, kaygıları, sevinçleri, hazları vardır. Onların dünyasında biraz gezinelim.
Biliniz ki, ergenler, başkalarının(anne, baba, kardeş, akraba, öğretmen, arkadaş, komşu…) onlarla ilgili yorum, yargı ve değerlendirmelerinden çok etkilenirler. Umursamaz görünebilirler, başka bir dünyada imiş gibi poz verebilirler ama duygusal zırhları çok incedir. O kadar ki, kendileri ile ilgili görüşlerini, değer ve algılarını edinirken, kendi kaynaklarını değil, dışarıdaki kişilerin söylediklerini ve yaklaşımlarını malzeme olarak kullanırlar. Bir şekilde, kendilerini bütün dünyanın gözü önünde hissederler ve başkalarının bakışı –örneğin, bedensel görüntüleri ile ilgili bir imge yaratmalarına ve buna inanmalarına yol açar. Ne kadar hassas değil mi?
Ergenin kendine bakışı; hem kendi yapısından hem de kendinden bağımsız faktörlerin etkisinde oluşmaktadır. Bu bağımsız faktörler ergen kişinin “benlik kavramı” dediğimiz kendine yönelik görüşünü oluşturuyor. Ergen bununla da kalmıyor; tutum, inanç, duygu gibi kendine ait algılarını da buna bağlıyor.
Ergen kendini merkezde algılar. Az önce konuştuğumuz gibi, bütün gözler ona çevrilmiş, büyütecin altındaymış gibi hisseder. Öyle ki, toplum içinde, çekinebilir, kızarabilir, çabuk utanabilir. Soruyu bildiği halde, sınıfta ayağa kalkıp yanıt vermek onun için çok zor olabilir. Bu; kendinden pek de hoşnut olmadığını gösterir.
Bunun yanında, bilinçli bir çevre (ebeveyn, akrabalar, öğretmenler…) ergenin kendine güven duymasını ve sosyal sıkıntılar yaşamamasını sağlayabilir. Hata yaptığında bile, ona yönelik yapıcı yorumlar, iyileştiricidir. O aynaya baktığında sadece burnunun kenarındaki küçük sivilceyi görebilir. Veya kendini kilolu, çirkin, başarısız, tembel sanabilir. Bunlar kendi ile ilgili yanlış algılar olsa da, sivilcesini tedavi edecek merhemi bulmaya ayırdığınız zamanı, onun kendini olumlu algılamasına yönlendirecek detayları göstermeye ayırabilirsiniz. O kadar sıklıkla duygusal durumu değişir ki, şaşar kalırsınız. Okuldan eve gelir ve çok iyidir veya sinirli veya yemeğini kaptığı gibi odasına doğru yol alır. Gün ve zaman algısını kaybetmiş gibi, düzensiz uyku, uyanıklık arasında görevlerini yapmaya çalışır. Görev odaklı ise veya siz öyleyseniz, her hayal kırıklığında özgüveni umursamazlık kisvesine bürünüverir. Yediklerinden arta kalan çürümüş gıdalar, kirli bardaklarla ters yüz olmuş bir oda, ilk dikkatinizi çeken olur ve bütün enerjinizi fark etmeden buna harcayabilirsiniz. Yok, sizin evdeki ergen böyle şeyler yapmaz mı? Dikkat. Bir sorun olabilir. Önce kendinizi bir denetleyin. Baskıcı, mükemmeliyetçi gibi bir yaklaşım içinde misiniz yoksa çocuğunuz mu öyle? Her şeye “olur” diyen bir yapıda mısınız, yoksa evdeki ergen bir yolunu bulup her şeyi “olur” hale mi getiriyor?
Bazen, ebeveyn, ezbere takılabilir. Topluca “evet” veya “hayır” alışkanlığı geliştirebilir. Aşırı baskı veya umursamazlık aynı kapıya çıkar. Ergen çocuğunuz sizin ayak izlerinizi değil, başkalarınınkini takip eder. Bu “başkaları” kimlerdir, bilirsiniz.
Aslında ergen çocuğunuz ile aynı şeyleri istersiniz. Başarı, sosyal onay ve kabul. Başkaları tarafından değer ve saygı görme. Bu ortak paydaya rağmen, en kıymetlinizle aranıza giren kara kedileri göremezsiniz ve bazen ona hâlâ bir çocukmuş gibi yaklaşır ve itaat beklersiniz. Fikrini sorsanız, saygı duysanız, önem verseniz, kendinizi üstün veya büyük veya otorite olarak görmeden durumu eşitleseniz, ona kuvvet verirsiniz.
Sosyal yaşamı ve ailesi arasındaki uyuşmazlıkları çözemeyeceğini anlayan ergen; durumu her iki tarafa da kendi açısından geçerli ve sorunsuz olarak kurgulama eğilimindedir. Yani ergen; zorluklar karşısında, orta yolu bulacak kadar iyi bir siyasetçidir. Bunu unutmayınız ve kurguya kaçmasına yol açmayınız. Bazı ayrıntıları görmezden geldiğinizde veya yalanını, yanlışını, tembelliğini falan ön plana çıkarmadığınızda bir dost kazanırsınız. Size saygı duyan ve sizin sevginize güvenen bir dost.
Geçmişten, kendi gençliğinizden veya anne babanızdan söz edip ibret almasını beklerseniz bu ilişki kaybeder. Ne kadar haklı olduğunuzu kesin yargılara dökmeniz ve ona yönelik okları fırlatmanız onu sadece yaralar ve sizden uzaklaştırır. Sizin de onun da kazanacağı bir çözüm üretmelisiniz. Sonuç, “kaybeden yok” olmalıdır.
Ergen gencin doğal çatışmaları ve bu çatışmaların çözümündeki etkili “baba” yaklaşımını haftaya konuşalım.